Jump to content
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Ağır Mekan

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

Röportajlar

Metal ve rock sanatçılarıyla yapılan özel röportajlar ve grup söyleşileri.
Merhaba Turgay abi nasılsın? Öncelikle röportaj için çok teşekkür ederim. İlk olarak sormak istediğim müzikal yaşantın nasıl başladı ve Frekans nasıl kuruldu?
— Merhaba. Teşekkür ederim, çok iyiyim. İlk müzik yaşantıma 1978 yılında lisede okurken oluşturduğum bir müzik grubunda gitar - vokal görevini üstlenerek başladım.
1984 - 1994 yılları arasında sırasıyla; Dreams, Paranoid ve Objektif grubunda bas gitar ve klavye çaldım.
1997'de Frekans, Samsun’da müzik yapan bir cover grubuydu. Demo olarak hazırladığım şarkılarımı albüm yapmak istediğim için onlarla provalara başladım. Grubumuzun ismini Turgay ve Frekans olarak belirledik.
Gayet başarılı geçen provalar sonrası 1998'de Gazi sahnesinde ilk konserimizi gerçekleştirdik. Ardından Ankara Saklıkent Rock Station Müzik Festivali (2.)'nde konser verdik. Sonrasında 1999'da Hammer Müzik'le anlaşarak albüm kayıtlarına başladık. "Derin Boşluk" isimli ilk resmi albümümüz piyasaya çıktı.
Müzikal yaşantına bir vokalist olarak başladın sanırım.
— Müziğe ilk başladığımda vokal olarak devam ettim fakat sonra dahil olduğum diğer müzik topluluklarında gitar, bas ve klavye çalarak devam ettim. Turgay ve Frekans'ta kendi şarkılarımı seslendirdim.
Özel bir nedeni var mıydı peki?
— Yok hayır, özel bir nedeni yok. Şarkı söylemeyi seviyorum :)
Rock ve Metal camiasında Türkçe ve yabancı hangi grupların vokalistlerinden esinlendiğini öğrenebilir miyim?
— Beğenerek dinlediğim rock müzik topluluklarından yıllar içinde müzikal açıdan etkilendiğimi söyleyebilirim. Erkin Koray, Cem Karaca, Black Sabbath, Deep Purple, Pink Floyd, Iron Maiden, Savatage, Metallica en sevdiklerim.
Müzikal yaşantında ilk çıktığın konser gününü hatırlıyor musun? Nasıl bir deneyimdi? Neler hissettin o an?
— İlk konserim 1998'deki Gazi sahnesi konseriydi. Muhteşem bir organizasyon ve harika bir konserdi. O konserde çok heyecanlandığımı söyleyebilirim. Bizi izlemeye gelen insanlara ilk kez duyacakları şarkıları seslendirmek riskli olsa da sonuçta harika bir iş çıkarmıştık.
"Derin Boşluk" albümünün kayıt esnasında yaşadığınız deneyimden biraz bahseder misin?
— "Derin Boşluk" albüm kayıtları 9 gün gibi kısa bir sürede tamamlandı. Çok fazla zamanımız yoktu. Elimizden gelen en iyi performansı göstermiştik o günlerde. Zor ve yorucuydu.
"Turgay ve Frekans" olarak şu an aktif değilsiniz. Bildiğim kadarıyla solo çalışmalar devam ediyor. Solo çalışmaların hakkında biraz bilgi verebilir misin?
— Hayır, grup olarak şu anda aktif değiliz. Ben söz yazıp beste yapmaya devam ediyorum. Şarkılarımı tamamladığımda stüdyo kaydı alıp YouTube'ta Turgay Asan olarak kendi sayfamda paylaşıyorum.

Peki yakın tarihte konser vermeyi düşünüyor musun?
— Tabii ki konser vermeyi çok isterim ama rock müzik piyasasının durumu belli. Şahsi konser organizasyonu yapmak çok zor. Barlarda çalmak için popüler ve güncel olmak zorundasın. Festivallere davet etmiyorlar çünkü her festivalin grubu belli. Arkanda birileri olmalı, aksi halde müziğini kendi kendine icra etmek zorundasın. Üç albüm, iki single şarkı ve onlarca demo yaptım ama görünen o ki üretmek geçerli değil bu ülkede. Çalıntı melodileri kullanarak şarkı yapanların sesi daha çok duyulur oldu son yıllarda... Söylenecek çok şey var ama artık konuşmaktan dile getirmekten bıktık, usandık.
Yabancı ve Türkçe Rock/Metal olarak seni etkileyen ilk beş albümü saymanı istesem bunlar hangi albümler olurdu?
— Black Sabbath - Sabotage
— Black Sabbath - Paranoid
— Deep Purple - In Rock
— Iron Maiden - Fear of the Dark
— Pink Floyd - Dark Side of the Moon
Türk olarak ise;
— Mavi Sakal - Kan Kokusu
— Pentagram - Anatolia
— Ünlü - Son Defa
— Kesmeşeker - Dipten ve Derinden
— Yavuz Çetin - Satılık
Bu güzel keyifli röportaj için bana güzel ve değerli vaktini ayırarak yanıtladığın için çok teşekkür ederim Turgay abi. Başarıların devamını dilerim.
— Ben teşekkür ederim. Tekrar görüşmek üzere. Selam ve sevgilerle...

1- Heavy Metal müziğe başlamanız nasıl oldu? Sevdiğiniz Türk ve Yabancı müzik grupları hangileri?
Taylan: Benim metal maceram ilk olarak ortaokul yıllarımda başladı. 1987 senesinde 90’lık bir kasette Judas Priest ve Accept albümleri vardı. Böylece ilk zehri aldık. Kadrolu metalciliğe ise 1992 yılında başladım. Tayinim Kadıköy Akmar Pasajı'na çıkmıştı haha.. Orada göreve başladık. Mavi Sakal’ın "Çektir Git" albümü bana Türkçe müzik yapma konusunda ilham vermişti. Diken böyle doğdu. Sonra WASP'la tanışıp müziği ABD kökenli heavy metale kaydırdık. Her ne kadar ilhamımı kara kanunsuz üstad Blackie Lawless'dan alsam da Slayer, Overkill, Pantera, Testament, Annhillator gibi ABD thrash devlerini de severim.
Melih: Metal dinlemeye 1989 yılında mahalledeki abilerin verdikleri kasetle başladım. Megadeth, Overkill, Exodus, Iron Maiden, White Lion, Pantera, Jeff Loomis, Nekropsi, Diken, Cultus, Tears, Ascreaus, Darkphase, Metallium gibi grupları dinlerim.
Can: Ana akım bilindik grupların kasetlerinin elime geçmesiyle dinlemeye başladım. Metallica, Iron Maiden, Megadeth gibi... Kasetleri çevreden alıp çekerdik. Sonrasında Ankara'da bulunan Hayri Müzik'e gelen yerli grupların demo ve albümlerini takip eder alırdım. Sevdiğim ve dinlediğim gruplardan bazıları olarak Iron Maiden, Megadeth, Judas Priest, Testament, Destruction gibi heavy veya thrash metal gruplarını sayabilirim.
2- Grup ismine baktığımızda çok değişik bir isim bulmuşsunuz. Neden MG3 peki?
Taylan: Seri atış yapan Alman menşeili bir silah ve hızlı thrash speed rifflerinin uyumu ile açıklanabilir.
Fatih: Neden MG3? Konunun doğrudan militarizm ile ilişkilendirilmesini pek tercih etmeyiz açıkçası ama gerçekten hızlı & ölümcül bir silah adından daha iyi ne olabilir ki böyle bir metal grubu için? Belki biliyorsunuzdur; bu bir makineli tüfek. Muhtemelen Dünya'nın en hızlı seri atış yapan silahı. TSK envanterinde de bolca mevcut. Bu arada militarizm ile ilişkilendirilse de - ilişkilendirilmezse de zaten bütün coğrafya ateşler içinde yanıyor, yarın bizim de nerede olacağımız pek belli değil. Bu yüzden isteyen istediği gibi anlayabilir tabii...
Can: Esasında bu isim Fatih Balcı'nın teklifiydi. Müzik sert ve hızlı, bunu da klasikleşmiş bir silah ile tanımlayabiliriz diye düşündük. Bu müziğin doğasından dolayı, bazen duygular öfke ile protest bir şekilde müziğe dökülüyor, sosyal hayatta çevremize bağırmıyoruz tabii ki. MG3 ismi militarizmi değil, müziğin motive edici yapısının hızını temsil ediyor.
Örnek vermek gerekirse; Irak Savaşı'nda Amerikan askerlerinin Slayer dinleyerek motive olduğunu biliyoruz, ancak bu durum grup elemanlarının Irak işgalini desteklediği anlamına gelmiyor. Kaldı ki; grup elemanları olarak dünya görüşleri açısından farklı bakışlara sahibiz. Bizi birleştiren unsur; yaptığımız müzik ve yaşadığımız toprakları sevmemiz...
3- Prodüksiyon sürecinde teknolojiyi ne kadar kullanıyorsunuz? Analog ile dijital arasında nasıl bir denge kuruyorsunuz?
Can: Kendimize ait bir çalışma stüdyomuz var, ancak bunun haricinde her birimizin evinde kayıt imkânları sunan teknolojiler mevcut tabii ki. Son dönemlerde çok sayıda grubun davulları sample olarak şarkılara yerleştirildiğini görüyorum (bu noktada imkansızlıkların da etkisi olabiliyor). Bizim davul partisyonlarımız tamamen insan çalımı olarak şarkılarımızda yer alıyor.
Taylan: Kayıtları tamamen kendi ev stüdyolarımızda yapıyoruz. Bunun için yıllarca süren bir öğrenme süreci geçirdik. Miks ve mastering konusunda kendi soundlarımızı tatmin edici bir aşamaya getirecek kadar bilgi sahibi olduğumuzu söyleyebilirim. Günümüzde dijital teknoloji, analog cihazlardaki ses sıcaklığını neredeyse birebir taklit edebilir hale geldi. Bu aşamada iyi bir tonlama ve miksajla soundlar profesyonel stüdyolara denk bir hale gelebiliyor. Metal müzik için yeterli.

4- Şarkılarınızın yaratım sürecinde önce müzik mi gelir yoksa sözler mi?
Taylan: Yıllardır sorulan bu soruya hep şöyle cevap verdim: Bazen müzik, bazen de sözler. Bu hep değişiyor. Elinizdeki ham gitar rifflerine söz yazabilirsiniz. Bazen de elinizdeki sözler yeni bir gitar riffine ilham olur. Bu böyle gider.
5- Grup içi iş bölümü nasıl oluyor? Şarkı yazımında kimin hangi rolü var?
Taylan: Şarkıların ana taslaklarını çoğunlukla ben oluşturuyorum. Sözleri genelde ben yazdığım için ona bağlı olarak da trafikleri de ben yazıyorum. Bazen Fatih ve Melih çok sağlam riffler getiriyor, onlara söz ve nakarat yazıyorum. Can'ın yazdığı davul sample'larına bile beste yaptım. "Eski Kan" şarkısı böyle çıktı mesela. Sonra tüm düzenlemeyi grupça yapıyoruz ve son hâlini veriyoruz.
6- Türkiye'deki metal müzik sahnesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce bu sahne dünya ile rekabet edebiliyor mu?
Melih: Türkiye dünyayla ne kadar rekabet edebiliyorsa metal müzik sahnesi de o kadar rekabet edebiliyor :)
Taylan: Türkiye’deki metal müzik sahneleri yurt dışından gelen gruplara hizmet veriyor. Biz yerli gruplar ise ya o sahnelerde ön grup oluyoruz ya da 1-2 mekan hariç sütunlarından seyircinin bizi zar zor gördüğü, ufak sahnelerine sıkış tepiş doluştuğumuz barlarda çalıyoruz. Dolayısıyla ülkemizde bir metal sahnesinden bahsetmek mümkün değil.

7- Kayıt sürecinde, grup içindeki dinamik nasıl? Yaratıcı gerilimler yaşanıyor mu, yoksa herkesin birbirine alışık olduğu bir uyum mu var?
Can: Gerilim benim işim. :) Çoğunlukla şarkıların ana taslağı Taylan abinin elinden çıkıyor veya içimizden fikri olan varsa şarkının iskeletini ona veriyor ve sonrasında düzenlemeleri hep birlikte yapıyoruz. Herkes tabii ki kendi partisyonunu yazıyor. Ancak şarkı trafiği, geçişler veya tekrarlı kısımlarda ortak fikirlerimizi beyan ediyoruz. Devamlı aktif kullandığımız bir WhatsApp grubumuz mevcut, genelde iletişimde oluyoruz. Birbirimize itiraz ettiğimiz noktalarda çeşitlendiğimizi ve farklı fikirlerin ortaya çıktığını düşünüyorum. Yaptığımız müzik ruhu itibariyle oldschool olsa da, ben şahsi olarak farklı fikirlere açığım. Bir de zamanla birbirimizi tanıdığımız için, fikirlerimizi ne şekilde birbirimize kabul ettirebileceğimizi, hangi dozda orta noktayı bulabileceğimizi de artık öğrendik. Grup çok eski olmasa da, birlikte çalışma süreçlerimiz daha eskiye dayanıyor. Birbirimizin şarkılara kattığı farklılıklar ile şarkıların ruh bulduğunu düşünüyorum.
Fatih: Kayıt süreçlerini herkes bireysel olarak tamamlıyor. Çoğunlukla evlerimizde kendi enstrümanlarımızın kayıtlarını alıyoruz ve sonra bütün kayıtları birleştiriyoruz. Aramızdan sadece ben kayıt için her sefer Kadıköy'de bir stüdyoya gidiyorum. Dolayısıyla da kimse kimseyi görmediği için hiç gerilim yaşanmıyor, ahah şaka yapıyorum
Kayıt sürecine girildiğinde, bütün şarkılar düzenlemeleri ile beraber çoktan bitmiş oluyor. Kayıt öncesinde parçanın genel hatlarında, turlarında, gitar rifflerinde vb. değişiklikler olacaksa bunlar üzerinde çalışıyoruz. Herkes fikrini söylüyor ve deniyoruz. Can ile mutlaka bas-davul altyapı üzerinde beraber çalışıyoruz. Sonra solo altyapısına bakıyoruz. Bunlar tamamlandıktan sonra, ancak o zaman bireysel olarak kayıtlarımıza başlıyoruz. Süreç bu şekilde.

8- Profesyonel hayatınız ile müzik arasındaki dengeyi nasıl kuruyorsunuz? Boş zamanlarınızda uğraştığınız hobileriniz nelerdir?
Taylan: Benim mesleğim 1995 yılından beri tasarımcı grafikerlik; aynı zamanda 23 yıldır görsel sanatlar öğretmeniyim. Uzun yıllardır amatör olarak crossfit sporu ile uğraşıyorum.
Can: Biraz zor olsa da fedakârlık istiyor. Boş zamanımı mümkün olduğunca müzik oluşturuyor.
Fatih: Kendimi profesyonel olarak görmüyorum. Amatörüm ve hobi olarak bunu yapıyorum.
Melih: Gitar ve fitness dışında hobim yok. Dizi ve YouTube izler, müzik ve podcast dinlerim. Ülkemizde amatör olarak müzikle uğraşabilmek için belli şartlar var bence. Türkiye şartlarında asgari düzgün bir ekonominiz olacak, stabil bir aile yaşantınız olacak, yeriniz yurdunuz şekliniz şemaliniz belli olacak, ancak bunları sağladıktan sonra bir grupta müzik yapabilirsiniz. Denge kolay değil.
9- Sizi mesleki anlamda etkileyen deneyimleriniz, müziğinize ve sözlerinize yansıyor mu?
Taylan: Bizde genel olarak dünyada ve ülkemizde olan gelişmeler, insan hayatı ve mücadelesi sözlere yansıyor. Yalnızlık, savaş, acılar, kısacası insana dair her şey.
10- Yakınlarda herhangi bir turne planınız var mı?
Taylan: Turne planımız yok. Çünkü yaşam şartlarımız ve mesleklerimiz buna zaman olarak uygun değil. Belirlediğimiz tarihlerde çoğunlukla hafta sonu etkinlikleri şeklinde konserlerimiz olacak. Festival sahnelerine de çıkmayı umut ediyoruz.
11- Röportaja verdiğiniz cevaplar için teşekkür ederim. Son olarak eklemek istedikleriniz nelerdir?
Taylan: Biz teşekkür ederiz bu güzel sohbet için. MG3 çok sağlam bir 2025 planı hazırladı. Oldukça faal olacağız. Yeni bir EP, klipler ve konserler olacak. Durmadan üretim halindeyiz. İleriki aşamada bir albüm de gelecek. Fanlarımız bizi takip etmeye devam etsinler. Ağır Metal Ölmez…


17 Ekim tarihinde Küçükçiftlik Park’ta gerçekleşen Accept konserinde aynı sahneyi paylaştınız. Accept ile aynı sahnede yer almak nasıl bir deneyimdi? O gün sizin açınızdan hangi anlar özel bir anlam taşıyordu?
Bu konser öncesi iki senelik bir sessizliğimiz vardı. O yüzden her şeye yeniden başlıyor gibiydik. Hepimizin üzerinde ilk günküne benzer bir heyecan vardı ancak ilk 1-2 şarkıdan sonra bu heyecanı yendiğimizi düşünüyorum. Hem kendi ekibimiz hem de organizasyon firması Epifoni’nin ekibi sayesinde tüm program bizim için saat gibi işledi. Ve tabii ki hepimizin müzikal birikimine bir şekilde katkıda bulunmuş Accept ile aynı sahnede olmak ve konser sonrası onlarla tanışmak da çok keyifliydi.

Grubunuzun müzik hayatına cover çalışmalarıyla başladığı biliniyor. Peki, kendi bestelerinizi üretmeye geçiş süreci nasıl gelişti? Bu dönüşümde yaşadığınız belirleyici kırılma noktaları nelerdir?
Aslında hiçbir zaman cover çalmak gibi bir niyetimiz yoktu. İlk ciddi konserimiz 2004’ü 2005’e bağlayan yılbaşı gecesinde Destruction ile beraberdi. O gece bile 8 şarkılık setlistte One for the Road ve Saints ‘N’ Sinners şarkıları vardı. Daha sonraki konserlerde beste sayımız arttıkça cover sayımız düştü. Coverları da hiçbir zaman bilindik şarkı çalalım da insanlar eğlensin diye seçmedik. Samson, Grim Reaper gibi NWOBHM gruplarını coverlıyorduk.

Cover yaptığınız dönem ile günümüzün Saints'n'Sinners’ı arasında müzikal olarak nasıl bir evrim gerçekleştiğini düşünüyorsunuz? Bu süreçte grup olarak sound’unuzdaki değişimi nasıl tanımlarsınız?
Müzikal olarak ilk albümün kayıt sürecinde geliştik diyebilirim. Hem müziğimizde nelerin olması gerektiğine karar verdik, hem de kayıt teknolojilerinin ilerlemesi ile neleri müziğimize ev şartlarında entegre edebileceğimizi gördük. Ben heavy metal dinlemeye başlamadan önce soundtrack kasetleri alıyordum hep. İlk ve ortaokul yıllarından bahsediyorum. Ama o zaman için bu tarz bir müziği ev şartlarında yapabilmek imkansızdı. Gelişen teknoloji ile iki müzikal tutkumu birleştirdim diyebilirim.

Yurt içinde ve yurt dışında yer aldığınız organizasyonları karşılaştırdığınızda, sahne arkası deneyimleri veya seyirci kitlesi açısından ne gibi farklılıklar gözlemliyorsunuz?
Seyirci kitlesini genellemek zor olabiliyor. Bazen Bulgaristan’ın kalabalık bir meydanındaki halk konserinde inanılmaz bir katılım görebiliyorken bazen de başka bir ülkedeki metal festivalinde aynı coşkuyu göremediğimiz oluyor. Sahne arkası açısından konuşacak olursak, eskiden Türkiye’de özellikle yerli gruplara sahne arkasında gerekli özen gösterilmiyordu bence ancak son konserlerde bunun da artık geçmişte kaldığını gördük.


Beste süreçleriniz nasıl ilerliyor? Bir parçanın fikir aşamasından yayınlanma aşamasına kadar geçen yolculuğu anlatabilir misiniz? Bu süreçte belirli rutinleriniz veya uyguladığınız metotlar var mı?
Söz ve besteleri %95 ben yazıyorum. Genelde elime gitar alıp beste yapmıyorum. Çünkü gitar, sınırlayıcı geliyor bana bu konuda. Elin sürekli rahat veya alışkın olduğu gamlara,akorlara gidiyor. Bunun yerine genelde yaptığım koşu veya yürüyüşlerde kendi kendime birşeyler mırıldanırken beğendiğim fikirleri telefona kaydediyorum. Eskiden, henüz akıllı telefonlar yokken, eğer dışarıda aklıma bir şey geldiyse bunu cep telefonunun telesekreterine kaydederdim. Daha sonra eve gelip bunun kaba taslak davullarını yazıp üzerine bass, gitar ve klavye ekliyorum. Vokal melodilerini çoğunlukla gitarla çalıyorum.Daha sonra sözler yazılıp asıl kayıt aşamasına geldiğimizde bunları tek tek kaydediyoruz.Bazen kayıtlar sırasında da bir fikir ortaya çıkabiliyor ve son dakika değişikliğine uğruyor şarkı.

Grubunuzun ilk dönemlerindeki dinleyici kitlesi ile günümüz kitlesi arasında gözlemlediğiniz farklar nelerdir? Bu değişimi müziğinizin etkisi açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?
İlk dönemden beri bizi takip eden sadık bir dinleyici kitlemiz var. Öte yandan her büyük duyuru veya etkinlik sonrası genelde yeni dinleyiciler kazanıyoruz. Mesela Kiss konseri açıklandığında, Rise of the Alchemist çıktığında, Rise of the Alchemist’in plağı çıktığında birçok yeni dinleyici bizi takip etmeye başladı. En son Accept ile beraber çaldığımız Küçükçiftlik konserinde, sahnemzin başlangıcı ile bitişi arasındaki 1 saatlik sürede Instagram hesabımıza 100 takipçi gelmişti. Yeni veya eski dinleyiciler arasında belki zevklere hitap eden farklar vardır. Bazı eski dinleyicilerimiz bizim o çiğ soundlu halimizi özlüyor sanırım. Ama yapacak bir şey yok, sürekli ileriye gitmek zorundayız.
2004 yılında Destruction, 2006’da MSG ve Whitesnake ile aynı sahneyi paylaştınız. O dönemki konserlerdeki performansınız ve seyirci kitlesinin tepkisi ile günümüz konserlerinde gözlemlediğiniz farklar nelerdir?
O zamanlar henüz albümümüz yoktu ve dolayısıyla insanların şarkıları ezberleyip eşlik etmesi daha zordu. Şimdilerde ise bu herkes için daha kolay.
Mehmet Kaya’nın gruba katılmasının müziğinize ve grup dinamiklerinize nasıl katkıları oldu? Mehmet ile birlikte çıktığınız ilk önemli sahne olarak Scorpions konserini kabul edebilir miyiz?
Tabii ki. Mehmet ile ilk konserimiz Scorpions öncesi Küçükçiftlik’teydi yine. Az önce bahsettiğim fenomen orada da gerçekleşmiş, sosyal medyalarımıza birçok yeni dinleyici gelmişti. Mehmet’in katılımının birçok tartışmasız avantajı var ancak en büyük avantajı kafamızdaki müziği yapabileceğimiz bir vokaliste sahip olmak çok büyük bir lüks.
Grup içindeki ilişkiler yalnızca stüdyo ortamı ile mi sınırlı? Yoksa grup üyeleri olarak birlikte sosyal etkinliklere katılıyor musunuz? Grup dışındaki bu etkileşimlerin müziğinize katkıları nelerdir?
Bazen gruptan 2 veya 3 kişi pubda veya başka bir grubun konserinde buluştuğumuz oluyor. Özel olarak beşimizin buluşup da prova veya konser harici yaptığı bir etkinlik olmamıştı. Ta ki geçen haftaya kadar. Accept konserinden 1 hafta sonra benim evde toplanıp beraber yemek yiyip sohbet ettik. Herkes gecenin sonunda bunu daha önce niye yapmadık diyordu.
Rise of the Alchemist albümünüzün özellikle modern ve Avrupai bir sound’a sahip olduğu ifade ediliyor. Albüm hakkında yurtdışından aldığınız geri bildirimler ve eleştiriler nelerdir? Bu yorumların grubun gelecekteki müzikal yönelimlerine etkisi olacağını düşünüyor musunuz?
Dışarıdan gelen yorumlara göre müziğimizi şekillendiremeyiz ama bundan sonra yaptığımızişler de tabii ki Alchemist’in gerisinde kalmayacak. Yurtdışında birçok yılın albümü/şarkısı listesinde ilk 10’a girdik. Alman Metal Hammer, bize özel bir sayfa hazırladı ve albüm eleştirisi yanında bir röportaja yer verdi. Bunlar tabii ki bizim için sevindirici şeyler.
Accept konserinde kaybetmiş olduğunuz eski davulcunuz Doğan’ı anmayı unutmadınız. Doğan ile yaşadığınız ve unutulmaz olduğunu düşündüğünüz bir anınızı paylaşabilir misiniz? Onun müziğinizdeki izleri günümüzde nasıl kendini gösteriyor?
Doğan, İngilizce deyimle tam bir wild card’dı. Ne zaman ne tepki vereceği, ne yapacağı belli olmazdı. Bu çalımına da yansıyordu. Bu spontanlık bir şekilde müziğin kimliğine de dahil oldu. Onla ilgili en unutamadığım anım her zaman her yerde anlattığım Helloween ve Gamma Ray elemanları ile yediğimiz yemek sonrası hesabı kendisinin ödemesi ve Markus Großkopf’un “biraz da biz ödeseydik, böyle olmadı” demesi üzerine Doğan’ın “Eskiden indirdiğim mp3’lere sayarsınız” diye cevap vermesiydi.
Grup üyelerinin müzik dışında farklı mesleki uğraşları veya profesyonel kariyerleri var mı? Müzik dışındaki iş yaşamlarının müzik üretim süreçlerinize katkıları veya etkileri hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Hiçbirimizin asıl mesleği müzik değil. Günümüz şartlarında ben bunu bir avantaj olarak görüyorum. Müzikten para kazanmak zorunda olduğunuzda bu yaptığınız tercihleri de etkiliyor. Bizim ise başımızda ne yapmamız gerektiğini, ne zaman yapmamız gerektiğini veya nasıl yapmamız gerektiğini söyleyen insanlar yok. Çıkmak istemediğimiz konser veya festivallere hayır diyebiliyoruz. İstediğimiz müziği yapabilmek halen bizim için büyük bir kazanım.
Müzik sizin için bir ifade aracı olarak ne anlama geliyor? Şarkılarınızda aktarmak istediğiniz belirli temalar veya mesajlar var mı, yoksa dinleyicinin kendi yorumlarını yapmasına mı olanak tanıyorsunuz?
Ben sözleri yazarken tabii ki arkalarına belli anlamlar yüklüyorum ancak dinleyicinin kendi yorumunu katması da önemli. Bu sayede herkes kendi hayat tecrübelerine göre yorumlayabiliyor şarkıları. Bu yüzden direkt sözlerdense Dio tarzı alegorik sözler yazmayı kendime daha yakın buluyorum.
Günümüzde müzik endüstrisindeki dijitalleşme, üretim ve dağıtım süreçlerini büyük ölçüde dönüştürdü. Bu değişimlerin müziğinize ve dinleyici kitlenizle olan etkileşiminize nasıl etkileri olduğunu düşünüyorsunuz?
Öncelikle daha fazla insana ulaşabilmek ve dinlemek isteyen herkesin şarklarınızı kolaylıkla dinleyebilmesi, ne olursa olsun, büyük bir avantaj. Ancak bu sefer de aç gözlü streaming platformları veya algoritmalarla uğraşmak zorunda kalıyorsunuz. Burada biraz dinleyiciye de görev düşüyor. Yeni müziklerin keşfi için önceden parayla oluşturulmuş algoritmalar yerine kendilerinin araştırıp bulması gereken birçok grup var. Bize bugün dahi hala “ben sizi bu zamana kadar nasıl keşfetmedim” diyen yeni dinleyiciler geliyor. Ben de bilmiyorum nasıl keşfedemediklerini.
Saints ‘N’ Sinners olarak müziğinizle genç nesillere ilham verdiğinizi düşünüyor musunuz? Yeni nesil müzisyenlere yol gösterici olarak paylaşmak istediğiniz öneriler veya önemli gördüğünüz değerler nelerdir?

İlham verip vermediğimizi ancak genç nesiller cevaplayabilir. Yeni nesil müzisyenlere de öğüt verecek konumda mıyım bilmiyorum ama ancak kendi bakış açımı söyleyebilirim. Müziğinizi müzisyen olarak değil dinleyici olarak dinleyin. Herhangi bir şarkı yazdıktan sonra “birisi bana bu şarkıyı dinletseydi, ne düşünürdüm” diye özeleştiride bulunabilirler. Beğenmediğiniz şarkılarınızı veya fikirlerinizi çöpe atmaktan korkmayın. Dijitalleşme sonrası inanılmaz büyük bir müzik arzı var ve insanların bu arza ayırabilecek zamanı yok. Eğer birisi sizi kötü bir şarkıyla tanırsa büyük ihtimalle ikinci bir şans vermeyecek.
Müzikal üretiminizde ekipman seçimi ne kadar önemli bir yere sahip? Kullandığınız enstrümanlar ve ekipmanlar arasında özellikle tercih ettiğiniz, sound’unuzu şekillendiren veya sahne performansınızı etkileyen parçalar hangileridir?
Ekipman adı üstünde sadece bir araç. Özellikle tercih ettiğimiz bir şey olmuyor. İlla bu olsun diye bir inadımız yok. Ben 23 sene önce Fender Stratocaster çalmaya başladım. İlk ciddi elektro gitarım oydu. En çok ona alıştığım için daha rahat gitarlar bile bana onun kadar rahat gelmiyor. Bu tamamen tercih meselesi. Başkası için Les Paul tarzı gitar daha rahat olabilir. Marka fetişisti olmamak gerekiyor. Şu an 10-15 sene öncesinin aksine nispeten çok daha ucuza büyük gruplar ile aynı gitar, bass, davul soundunu yakalamak mümkün.
Son yıllarda müzik ekipmanlarında yaşanan teknolojik gelişmelerin müziğinize nasıl bir katkı sunduğunu düşünüyorsunuz? Özellikle kayıt veya performans sırasında kullandığınız yeni teknolojiler var mı?
Tüm albüm kaydını baştan sona kendimizin yapabilmesi kadar büyük bir avantaj yok. Eskiden çamaşır makinesi boyutundaki sample kütüphaneleri artık minik bir flaş belleğe sığabiliyor. Bu da tabii ki müziğimizi etkiliyor. Bir de Alchemist albümünden sonra in-ear monitörler ile çalmaya başladık. Her şey birbirine entegre olduğu için pedallarımızdaki presetler dahi midi ile otomatik olarak değişiyor. Benim için en büyük avantaj bu sanırım. Çünkü pedallara basmaktan her zaman nefret ettim. Uzun zamandır, albüm kaydı dışında, gerçek amfi kullanmıyoruz. Albüm kaydında kullanılması da analog amfi takıntısından değil, Max’in (Morton) tercihi olduğu için. Ben son tercihi her zaman ona bırakıyorum ve “albüme en uygun soundu plugin’den alıyorsan plugin kullan” diyorum. Biz ona DI (direkt gitar sinyali) yolluyoruz. Herkesin kendi modelleyicileri var. Ben Fractal Audio FM3 kullanıyorum. Herhangi bir şekilde pedala basmadığım için 3 footswitch bile fazla geliyor. Bugün İstanbul’da çaldığım soundun yarın Ankara veya Bükreş’te de aynı olacağını bilmek inanılmaz rahatlatıcı.

UYARI! Bu yazı 14 Mart, 2025 - 15:22 itibarıyla yayından kaldırılmıştır.

Yazar Necrocyber tarafından yayına alınmış bu yazı ve röportaj, Türkçe yazım kurallarına uygun olmadığı ve gerekli editoryal kontroller yapılmadan izinsiz olarak paylaşıldığı için 14 Mart, 2025 - 15:22 itibarıyla yayından kaldırılmıştır.
Söz konusu kişi, yazıyı gerekli düzenlemeleri yapmadan alelacele yayına alarak INHUMAN DEPRAVITY grubunu da bu sürece dahil etmiş ve ülkemizin değerli bir müzik grubunuda AĞIR MEKAN'dan habersiz bir şekilde bu durumun içerisinde bırakmıştır.
Amatörce yayına alınıp, ön inceleme yapılmadan, anlaşılamayan ve öğrenilemeyen sebeplerle alelacele yayınlanan bu yazı nedeniyle değerli grubumuz INHUMAN DEPRAVITY ve yazıyı hatalı haliyle okumak zorunda kalan kıymetli okurlarımızdan özür dileriz. Ayrıca, grubun bu tür yanlışlıklar ve kişisel süreçler nedeniyle haksız yere bu durumun içine çekilmesinden dolayı büyük üzüntü duyduğumuzu belirtmek isteriz.
AĞIR MEKAN olarak, platformumuzun okur kitlesi ağırlıklı olarak üniversite mezunu ve eğitimli bireylerden oluşmaktadır. Bu nedenle, yayınladığımız içeriklerin dil bilgisi ve imla kurallarına uygun olmasına, okunaklı ve akademik bir standart taşımasına özen göstermekteyiz. AĞIR MEKAN olarak, içeriklerimizin dil bilgisi ve imla kurallarına uygun olmasına, okunaklı ve belirli bir standart taşımasına büyük önem veriyoruz. Okuyucularımıza kaliteli ve özenli içerikler sunmak, platformumuzun temel prensiplerinden biridir. Bu nedenle, editoryal süreçten geçmeyen, dil ve anlatım açısından yetersiz içeriklerin yayında kalması mümkün değildir. Yayın politikamız gereği, belirli bir seviyeyi korumak adına bu tür durumlara karşı her zaman titizlikle hareket edeceğimizi kamuoyuna duyururuz.
AĞIR MEKAN YÖNETİMİ

[ProgTurk] ProgTurk Genel Sohbet

[ProgTurk] ProgTurk Genel Sohbet

    Sohbet etme izniniz yok.

    Configure browser push notifications

    Chrome (Android)
    1. Tap the lock icon next to the address bar.
    2. Tap Permissions → Notifications.
    3. Adjust your preference.
    Chrome (Desktop)
    1. Click the padlock icon in the address bar.
    2. Select Site settings.
    3. Find Notifications and adjust your preference.