Jump to content
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Ağır Mekan

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

Robot

Yönetici
  • Katılım

  • Son ziyaret

Robot kullanıcısının paylaşımları

  1. MORKO - LIVE @LE PIT DOG - LORIENT - 4K - [FULL SET - MULTI CAM] 05/04/2024
  2. CORRUPTION PACT - LIVE @LE PIT DOG - LORIENT - 4K - [FULL SET - MULTI CAM] 05/04/2024
  3. bir kayıt Robot içerik ekledi : Kayıtlar
    Taksim’de metalin yeni adresi: BAROUT! Rasputin’in kapanmasının ardından “Nerede içelim?” sorusu akıllarda dolanıp duruyordu. Cevap bulundu. BAROUT, 4 Mart’ta özel bir davetle ilk kapılarını açtı ve 7 Mart Cuma itibariyle herkesi ağırlamaya başladı. Sert riffler, karanlık atmosfer, dost sohbetleri ve soğuk biralar… Metal ruhunu yaşamak isteyenler için yeni bir sığınak burada. BAROUT’a hoş geldiniz! https://maps.app.goo.gl/oDNB9NVaF5X8CHHh6
  4. Metalcore sahnesinin en etkili gruplarından biri olan As I Lay Dying, son yılların en büyük krizlerinden birini yaşıyor. Grubun dört üyesi Phil Sgrosso, Nick Pierce, Ken Susi ve Ryan Neff birbiri ardına ayrıldıklarını duyurdu. Bu ayrılık, yalnızca müzikal ve profesyonel düzlemde değil, aynı zamanda psikolojik ve sosyolojik açılardan da ele alınması gereken derin bir krizi gözler önüne seriyor. As I Lay Dying’in tarihine ve özellikle Tim Lambesis’in geçmişine baktığımızda, bu ayrılığın basit bir müzikal yol ayrılığı olmadığını anlamak zor değil. Peki, grup içi dinamikleri bu noktaya getiren psikolojik ve sosyolojik faktörler nelerdi? Grup üyelerinin toplu halde ayrılmasının altında yatan bilinçaltı süreçler neler olabilir? Bu makalede, bir yandan olayların gelişim sürecini ele alırken diğer yandan grup psikolojisi, toksik liderlik çabaları, ahlaki çatışmalar, aile içi şiddet ve travmanın kolektif bilinç üzerindeki etkileri gibi konulara da değineceğiz. As I Lay Dying ve Liderlik Krizi: Tim Lambesis’in Gölgesinde Bir GrupMüzik grupları, yalnızca bir sanat kolektifi değil, aynı zamanda birer sosyal organizmadır. Bu organizmaların işleyişinde liderlik, hiyerarşi, kolektif kimlik ve grup içi bağlılık gibi unsurlar büyük rol oynar. As I Lay Dying’in lideri Tim Lambesis, bu açıdan son derece tartışmalı bir figürdür. 2013 yılında eski eşini öldürtmek için bir kiralık katille anlaşmaya çalışan Lambesis, yakalanarak hapse girdi ve 2016 yılında serbest kaldı. Bu olay yalnızca hukuki değil, aynı zamanda etik ve psikolojik bir boyut da taşıyor. Bir insanın bu denli radikal bir eyleme yönelmesi, onun kişilik yapısı ve psikolojik durumu hakkında ciddi sorular ortaya çıkarır. Lambesis’in hapse girmesi ve sonrasında yaptığı açıklamalar, narsistik kişilik bozukluğu ve sosyopatik eğilimler ile örtüşen bazı özellikler gösteriyor: Empati eksikliği: Eski eşini öldürtme planı yaparken hiçbir vicdani sorgulama yapmaması Manipülatif söylemler: Hapisten çıktıktan sonra sürekli olarak “değiştim” vurgusu yaparak kamuoyunu ikna etmeye çalışması Güç ve kontrol arayışı: Grubu yeniden bir araya getirirken tam kontrolü elinde tutmaya çalışması Bir grup liderinin bu tür özelliklere sahip olması, grubun uzun vadede sağlıklı bir şekilde işlemesini zorlaştırır. Özellikle kolektif bilinç ve etik değerler, böyle bir liderin gölgesinde çürümeye başlayabilir. Peki, Lambesis’in dönüşü neden ilk etapta kabul edildi? Burada grup psikolojisi devreye giriyor. Grup üyeleri, özellikle otoriter kişi olmak hayali kuran ve kendisini karizmatik bir figür olduğu ütopyasını düşleyen insanların etkisi altına girdiklerinde, bilişsel uyumsuzluk yaşayabilirler. Grup üyeleri, başlangıçta Lambesis’in dönüşünü “sanatsal birlik” açısından rasyonelleştirmiş olabilir. Ancak zamanla, bireysel etik değerler ve grup içindeki dinamikler çelişmeye başladığında, kaçınılmaz bir ayrılık süreci yaşandı. Tim Lambesis: Narsist mi, Psikopat mı, Sosyopat mı?Tim Lambesis’in geçmişi ve yaşanan son olaylar göz önüne alındığında, onun karakter yapısı üzerine ciddi psikolojik analizler yapılabilir. Özellikle narsistik kişilik bozukluğu, psikopati ve sosyopati gibi kavramlar, onun karar mekanizmasını anlamak için önemli ipuçları sunuyor. Narsistik Kişilik Bozukluğu: Kendi Egemenliğini Kutsayan Bir LiderNarsist bireyler, kendilerini olağanüstü görür ve çevrelerindeki insanların onları bu şekilde algılamasını isterler. Lambesis de kariyeri boyunca kendisini grubun tek ve vazgeçilmez merkezi olarak konumlandırdı. Kendi imajına ve başarısına o kadar odaklandı ki, grubun geri kalan üyelerini birer figüran gibi görmeye başladı. Bu da zaman içinde ilişkilerinin çatırdamasına neden oldu. Grubun başarısını tek başına sahiplenmesi Eleştirilere karşı aşırı savunmacı ve saldırgan bir tutum sergilemesi Eski grup üyelerinin onun "kontrolcü ve manipülatif" olduğuna dair imaları Bunların hepsi, Lambesis’in narsistik bir kişilik yapısına sahip olduğuna dair ipuçları sunuyor. Psikopati: Vicdansız ve Planlı HareketlerPsikopat bireyler, genellikle manipülatif, vicdan yoksunu ve stratejik hareket eden kişilerdir. Tim Lambesis’in eski eşi Meggan Murphy’yi öldürtmek için bir kiralık katil tutmaya çalışması, onun empati eksikliğinin ve soğukkanlı hesapçılığının en büyük göstergelerinden biri. Kendi çıkarları için insanların hayatını mahvetmeyi göze alması İşlediği suça rağmen, hapisten çıktıktan sonra pişmanlıktan çok kendisini haklı çıkarmaya çalışması Çevresindekilere karşı duygusal manipülasyon uygulaması Bunların hepsi psikopatik kişilik özelliklerine işaret ediyor. Eğer o dönem polis tarafından durdurulmasaydı, belki de eski eşi şu an hayatta olmayacaktı. Sosyopati: Ahlaki Değerlerden Uzak, Kendi Kuralını Koyan Bir ZihinSosyopatlar, genellikle ahlaki normları umursamayan, anlık hırslarla hareket eden, çevresindeki insanları kendi istekleri doğrultusunda yönlendiren ve çoğu zaman pişmanlık duymayan kişilerdir. Lambesis’in: Kendi eşi ve ailesi arkasından iş çevirebilmesi Grubun sadık üyelerini bir araç gibi görmesi Suçlarını hafif göstermeye çalışarak kamuoyu algısını yönetmeye çalışması onun sosyopatik özellikler taşıdığını gösteren en büyük kanıtlardan biri. Özellikle eski grup üyelerinin de onun güvenilmez, istikrarsız ve çıkarcı biri olduğunu ima eden açıklamaları, bu teoriyi destekler nitelikte. Tehlikeli Bir Karakter mi?Lambesis’in geçmişteki skandalları ve günümüzde yaşanan gelişmeler, onun yalnızca müzikal kariyeriyle değil, psikolojik profiliyle de tartışılması gereken biri olduğunu gösteriyor. Narsist bir kontrol manyağı mı, psikopatik bir manipülatör mü, yoksa tamamen sosyopatik bir çıkarcı mı? Belki de hepsi birden. Eski grup üyelerinin onu terk etmesi, yalnızca müzikal bir ayrılık değil, uzun yıllardır içinde oldukları toksik bir yapıdan kaçış girişimi olabilir mi? Bütün bu sorular, metal dünyasının Tim Lambesis’in karakterini daha derinlemesine sorgulamasına neden oluyor. Toplu Ayrılık: Sosyolojik ve Psikolojik DinamiklerAs I Lay Dying’deki bu ayrılığı yalnızca bireysel düzeyde değil, aynı zamanda sosyolojik açıdan da değerlendirmek gerekiyor. 1. Toksik Çalışma Ortamı ve Grup İçindeki StresMüzik grupları, özellikle de turneler ve prodüksiyon süreçleri sırasında yoğun stres altında çalışır. Bu durum, toksik liderlik ile birleştiğinde, bireysel dayanıklılığı zorlayan bir hale gelir. Ayrılan gitarist Ken Susi’nin şu sözleri bu gerçeği doğruluyor: Bu ifade, sadece sanatsal vizyon farklarını değil, grup içinde yaşanan bir tükenmişlik sendromunu da işaret ediyor. Grup üyeleri, Lambesis’in varlığıyla giderek daha fazla etik bir çelişki içinde kaldılar ve sonunda psikolojik sağlığı koruma içgüdüsü galip geldi. 2. Kolektif Vicdan ve Etik ÇatışmalarSosyal psikoloji açısından bakıldığında, insanların içinde bulundukları gruba uyum sağlama eğiliminde oldukları bilinir (konformizm teorisi). Ancak bir noktadan sonra, bireysel ahlaki değerler ve grup normları çatıştığında, bilişsel uyumsuzluk ortaya çıkar. Özellikle Ken Susi ve Ryan Neff’in açıklamalarında, bu etik çatışmanın ağır bastığı görülüyor. Lambesis’in geçmişi ve liderlik tarzı, kişisel değerleriyle uyuşmayan üyeler için bir kopuş noktası yaratmıştır. 3. Grup Psikolojisi: Bir "Kült" Etkisi mi?Bazı müzik grupları, özellikle de merkezi bir figürün aşırı baskın olduğu yapılar, kült benzeri bir atmosfer yaratabilir. Lambesis’in karizmatik, ancak manipülatif bir lider olduğu düşünüldüğünde, As I Lay Dying içinde böyle bir psikolojik ortam oluşmuş olabilir. İlk başta grup üyeleri, “ikinci bir şans verme” düşüncesiyle Lambesis’in yanında durdu. Ancak zamanla bu durum sürdürülemez hale geldi ve grup üyeleri, kendilerini psikolojik bir özgürleşme sürecine sokarak ayrılma kararı aldılar. Grup Dinamikleri ve Liderlik Müzik grupları, sosyal psikolojide "küçük gruplar" olarak tanımlanan yapılar içinde incelenebilir. Bu tür gruplarda liderin rolü, üyeler arasındaki ilişkiler ve grup içi bağlılık, grubun işleyişini büyük ölçüde belirler. Liderin narsistik, manipülatif veya kontrolcü özellikler taşıması, grubun sürdürülebilirliği açısından ciddi tehditler oluşturabilir (Bass, 1990; Yukl, 2013). Tim Lambesis’in geçmişte işlediği suç ve hapis süreci, etik ve grup psikolojisi açısından ele alındığında, liderlik niteliklerinin problematik olduğunu göstermektedir. 2013 yılında eski eşini öldürtmeye teşebbüs eden ve bunun sonucunda cezaevine giren Lambesis, 2016’da tahliye olduktan sonra grubunu yeniden bir araya getirmeye çalışmıştır. Ancak bu süreç, grup üyeleri açısından ciddi bir bilişsel uyumsuzluk yaratmıştır (Festinger, 1957). Tim Lambesis'in Kişilik Yapısı ve Psikolojik Değerlendirme Lambesis’in geçmiş davranışları ve grup içindeki tutumu, çeşitli psikiyatrik bozukluklar açısından değerlendirilebilir. Özellikle narsistik kişilik bozukluğu (NKB), psikopati ve sosyopati kavramları üzerinden yapılan analizler, grup içi dinamiklerin neden bozulduğunu anlamak açısından önemlidir. 3.1. Narsistik Kişilik Bozukluğu (NKB) Narsistik bireyler, kendilerini büyük görme, eleştiriyi kabul etmeme, başkalarını manipüle etme eğilimleri gösterirler (DSM-5, APA, 2013). Lambesis’in kendisini grubun tek ve vazgeçilmez figürü olarak konumlandırması, eleştiriye karşı saldırgan tutumu ve manipülatif açıklamaları, onun narsistik eğilimler taşıdığını düşündürmektedir. 3.2. Psikopatik Eğilimler Psikopati, bireyin empati eksikliği, manipülasyon eğilimi, risk alma davranışı ve vicdani duyarsızlık ile karakterizedir (Hare, 2003). Lambesis’in eski eşini öldürtme girişimi, grup üyelerine karşı kontrolcü tutumu ve hapisten çıktıktan sonra kendisini “rehabilite olmuş” bir figür gibi sunmaya çalışması, psikopatik eğilimlerle örtüşmektedir. 3.3. Sosyopatik Davranışlar Sosyopatlar, genellikle dürtüsel, kurallara karşı kayıtsız ve etik değerlerden uzak bireylerdir (Cleckley, 1988). Lambesis’in, grup üyelerinin sınırlarını ihlal eden baskıcı liderlik tarzı ve etik çelişkileri görmezden gelmesi, bu kategoriyle de ilişkilendirilebilir. As I Lay Dying İçin Bir Son mu, Yoksa Yeni Bir Başlangıç mı?As I Lay Dying’de yaşanan bu büyük kriz, yalnızca bir grup içi çekişme ya da yol ayrılığı olarak değil, müzik dünyasında grup dinamikleri, liderlik, ahlaki çatışmalar ve toksik ilişkiler üzerine ders çıkarılabilecek bir vaka çalışması olarak ele alınmalı. Müzik tarihinde pek çok grup içi kriz yaşanmış olsa da, As I Lay Dying’in durumu benzersiz bir özellik taşıyor: Merkezinde, etik ve psikolojik bir karmaşanın olduğu bir mücadele var. Peki, bundan sonra ne olacak? 1. Tim Lambesis Yeni Üyelerle Yola Devam Edecek mi?Şu ana kadar Lambesis, As I Lay Dying ismini yaşatmaya kararlı görünüyor. Ancak grup üyelerinin büyük çoğunluğunun ayrılması, sadece bir kadro değişimi değil, grubun kimliğinin de sarsılması anlamına geliyor. Lambesis, müzikal anlamda bir süreklilik sağlamak için yeni yeteneklerle yola devam etmek isteyebilir, ancak As I Lay Dying’in kimliği, eski kadrosuyla özdeşleşmiş durumda. Yeni üyelerin duyurulması halinde, metal dünyasında bu değişikliğin nasıl karşılanacağı belirsiz. Çünkü Lambesis’in grubu toparlama çabaları, yalnızca müzikal bir dönüşüm olarak değil, bir rehabilitasyon sürecinin devamı olarak da okunuyor. Bu noktada asıl soru şu: Grubun ismi ve mirası, Tim Lambesis’in geçmişindeki gölgeden sıyrılabilecek mi? 2. Metal Camiası Bu Ayrılığa Nasıl Tepki Verecek?Metal dünyası, geçmişte etik krizler yaşayan gruplara karşı genellikle sert ve bölünmüş tepkiler vermiştir. Lambesis’in 2018’de geri dönüşü zaten büyük bir tartışmaya yol açmıştı ve bazı hayranlar bu dönüşü desteklerken, bazıları tamamen karşı çıkmıştı. Şimdi ise durum daha karmaşık. Çünkü: Eski grup üyeleri, etik ve moral nedenlerle ayrıldıklarını ima eden açıklamalar yaptılar. Bu, yalnızca müzikal bir ayrılık değil, aynı zamanda bir “prensip meselesi” olarak da okunuyor. Hayranların bir kısmı Lambesis’i destekleyebilirken, büyük bir kesim grubu eski haliyle kabul edenleri temsil ediyor. Özellikle sadık As I Lay Dying hayranları, grubun geleceğine dair bir bölünme yaşayabilir. Bazıları, "Lambesis olmadan As I Lay Dying olmaz" diyebilirken, bazıları da "Eski üyeler olmadan bu artık o grup değil" görüşünde olabilir. Sonuç olarak, metal camiasında hem destekleyenler hem de eleştirenler olacak. Ancak, bu ayrılığın gölgesinde, grubun geleceği belirsizliğini koruyor. 3. Ayrılan Üyeler Yeni Bir Projeye Mi Başlayacak?Şu an için eski üyelerin yeni bir proje planladıklarına dair net bir bilgi yok. Ancak metal dünyasında bu tür ayrılıklar genellikle yeni oluşumlara kapı açar. Eğer Phil Sgrosso, Ken Susi, Ryan Neff ve Nick Pierce gibi yetenekli müzisyenler yeni bir grup kurmaya karar verirlerse, bu As I Lay Dying’in küllerinden doğacak bir yeni projeye dönüşebilir. Böyle bir durumda, yeni grup büyük ihtimalle: As I Lay Dying’in klasik sound’unu taşıyacak, ancak daha özgür ve etik olarak sağlam bir temele oturacak. Fan kitlesinin büyük bir kısmını çekebilir ve yeni bir kimlik oluşturabilir. Tim Lambesis’in gölgesinde olmadan müzikal üretimlerini daha rahat gerçekleştirebilirler. Geçmişte benzer ayrılıklar yaşayan gruplar göz önüne alındığında, bu ihtimal hiç de uzak değil. Özellikle etik ve profesyonel nedenlerle ayrılan sanatçılar, genellikle ortak bir vizyon etrafında birleşerek yeni bir sayfa açma yoluna giderler. 4. As I Lay Dying İsmi Artık Anlamını Yitirdi Mi?Bu ayrılıkla birlikte, As I Lay Dying’in mirası büyük bir yara aldı. Grubun kimliği, müziği ve geçmişi düşünüldüğünde, bu ismin artık aynı anlamı taşımadığı bir gerçek. Eğer Lambesis yeni bir kadroyla devam ederse, bu isim artık sadece "eski bir grubun kalıntısı" olarak algılanabilir. Eğer eski üyeler yeni bir grup kurarsa, metal dünyasında As I Lay Dying’in mirasını gerçekten kimin temsil ettiği sorusu ortaya çıkabilir. Eğer grup tamamen dağılırsa, hayranlar bu ismi artık yalnızca eski bir dönemin anısı olarak hatırlayacak. Müzikal anlamda As I Lay Dying’in sonu gelmiş olabilir. Ancak bu ayrılık, yeni başlangıçlar için bir kapı aralayacak gibi görünüyor. Son Söz: Metal Dünyası Bu Ayrılığı Konuşmaya Devam Edecek!As I Lay Dying artık eski As I Lay Dying değil. Ancak bu olay, müzik dünyasında grup dinamikleri, liderlik ve etik çatışmalar üzerine büyük bir ders niteliğinde. Önümüzdeki aylarda: Lambesis’in nasıl bir hamle yapacağını, Eski üyelerin yeni projeler üretip üretmeyeceğini, Hayranların ve metal dünyasının nasıl bir tepki vereceğini hep birlikte göreceğiz. Bir devrin sonu mu, yoksa yeni bir başlangıç mı? Bunu zaman gösterecek… Kaynakça American Psychiatric Association (APA). (2013). Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders (5th ed.). Washington, DC: APA. Bass, B. M. (1990). From transactional to transformational leadership: Learning to share the vision. Organizational Dynamics, 18(3), 19-31. Cleckley, H. (1988). The Mask of Sanity. St. Louis: Mosby. Conger, J. A., & Kanungo, R. N. (1998). Charismatic leadership in organizations. Sage. Festinger, L. (1957). A theory of cognitive dissonance. Stanford University Press. Hare, R. D. (2003). Without Conscience: The Disturbing World of the Psychopaths Among Us. Guilford Press. Spector, P. E. (1997). Job satisfaction: Application, assessment, causes, and consequences. Sage. Yukl, G. (2013). Leadership in Organizations. Pearson.
  5. 1990'ların sonları ve 2000'lerin başında, Mark Tremonti hem CREED'deki etkileyici gitar performanslarıyla hem de post-grunge döneminin önde gelen figürlerinden biri olarak tanındı. Bu dönemde rock müzik sahnesi önemli bir değişim geçirirken, Tremonti, gitar sololarını tekrar popüler hale getirerek modern rock’ın yükselmesinde önemli bir rol oynadı. CREED ve ardından ALTER BRIDGE ile olan başarılı kariyerinden sonra, Tremonti kendi grubuyla solo projelerine yönelme kararı aldı. 2012 yılında çıkardığı ilk albümü All I Was ile başladığı bu serüven, bugün altıncı stüdyo albümü The End Will Show Us How ile devam ediyor. Tremonti’nin solo kariyeri boyunca vokal performansı sürekli gelişim gösterdi. 2021’de yayımlanan Marching in Time albümüyle birlikte, vokal olarak iyice olgunlaştığı net bir şekilde fark edilirken, The End Will Show Us How albümünde bu ivme daha da ileri taşınmış durumda. Albüm, güçlü bir açılış parçası olan “The Mother, The Earth and I” ile başlıyor. ALTER BRIDGE hayranlarının beğenisini kazanacak ağır gitar riffleri, dinamik ritimler ve Tremonti’nin kendinden emin vokalleriyle dikkat çeken bu parça, grubun müzikal vizyonunu gözler önüne seriyor. Ayrıca modern rock albümlerinde pek sık karşılaşılmayan uzun enstrümantal geçişler de parçaya farklı bir derinlik katıyor. Albümün çıkış single'ı olan "One More Time", keskin gitar tonları ve çarpıcı bir ritim anlayışıyla dinleyiciyi yakalayan bir hard rock marşı. Özellikle şarkının üç dakikalık kısmında başlayan yaratıcı ve hızlı gitar solosu, bu parçanın doruk noktasını oluşturuyor. <iframe width="560" height="315" src="https://www.youtube.com/embed/inzz5b9ZIPg?si=BRUVes5RHMNZvmi0" title="YouTube video player" frameborder="0" allow="accelerometer; autoplay; clipboard-write; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture; web-share" referrerpolicy="strict-origin-when-cross-origin" allowfullscreen></iframe> "Nails", “I’ll Take My Chances” ve "The Bottom" gibi parçalar, Tremonti’nin vokallerini ağır gitarlarla harmanlayan güçlü kompozisyonlar sunarken, “It’s Not Over” gibi daha akustik ve duygusal şarkılar albüme dengeli bir hava katıyor. Tremonti: The End Will Show Us How, ALTER BRIDGE ve CREED’in müzikal mirasını sürdürürken, Tremonti’nin solo projelerinde kendi özgün tarzını ortaya koymaya devam ettiğini gösteriyor. Albüm, özellikle güçlü gitar işçiliği ve etkileyici vokalleriyle dikkat çekerken, modern rock sahnesindeki yerini sağlamlaştırıyor. Tracklist (Şarkı Listesi): # Şarkı İsmi 01 The Mother, The Earth and I 02 One More Time 03 Just Too Much 04 Nails 05 It's Not Over 06 The End Will Show Us How 07 Tomorrow We Will Fail 08 I'll Take My Chances 09 The Bottom 10 Live In Fear 11 Now That I've Made It 12 All The Wicked Things
  6. Karanlıkta sinsice dolanıp av peşinde koşan birer zombi gibi hareket eden DOMINUM, albümlerini Yılbaşı öncesi ve Noel sonrasında ortaya çıkarma geleneğine devam ediyor. Bu stratejinin olumlu bir etki yaratıp yaratmayacağı tartışılabilir; ancak Alman grup bu sayede bu haftanın çıkış takviminde kendilerine özgür bir alan yaratmayı başarıyor. Karanlık ve enerji dolu power metalin hayranları için burada bolca keyif alacak şey var. Geçen yıl yayınlanan "Hey Living People" albümü gibi, "The Dead Don’t Die" da bomba etkisi yaratıyor, sonik olarak kusursuz ve tamamen zombi temalı. DOMINUM, tiyatral ve ölümcül konseptini gençliğin verdiği enerjiyle canlı tutmaya devam ediyor. Bir yönden baktığımızda, Bavyera'nın önde gelen zombi hikâyecileri, modern power metal sahnesinin tam anlamıyla profesyonel temsilcileri. Albümün açılış parçası "We Are Forlorn" ve karanlık ama bir o kadar da hareketli "Can’t Kill A Dead Man", HAMMERFALL'un "Glory To The Brave" albümüyle belirlediği melodik formülü keskin bir şekilde yeniden ele alıyor. Ancak bir yandan da, DOMINUM bu geleneksel yapıyın çok daha ilerisine geçmeyi başarıyor. "Die For The Devil" ve beklenmedik derecede melankolik "Don’t Get Bitten By The Dead Ones" gibi parçalar, hem ağır alternatif rock hem de "alt-metal" olarak adlandırılan yenilikçi sahneye gönderme yapıyor. Metal kökenlerini kaybetmeden zaman zaman daha radyo dostu bir duman perdesine bürüyor, ancak melodik ve etkileyici tarzlarından asla taviz vermiyorlar. Vokalist Dr. Dead, grupta büyük bir rol üstleniyor. Gücülü ve hırçın vokalleri, 80'lerin metalini hatırlatan "The Guardians Of The Night" parçasına zamansız bir hava katarken, albümün çıkış parçası "The Dead Don’t Die", gothic bir coşkuyu ve muazzam bir koro melodisini ön plana çıkarıyor. Öyle ki, Dr. Dead, sanki bir vokal cephaneliğiğini sergiliyormuş gibi farklı tonlarla dinleyiciyi etkiliyor. Gelişim açısından bakıldığında, "The Dead Don’t Die", selefi olan "Hey Living People" albümünü birçok konuda geride bırakıyor. Öncelikle, bu albümün parçaları birbirine daha iyi bağlanıyor ve bir hikâyenin anlatıldığı hissi daha belirgin. Ayrıca, DOMINUM, ikinci albümlerinde daha fazla keyif alıyor gibi görünüyor; her bir parçada, ilk albümle elde ettikleri başarıdan emin olan bir grubun özgüveni hissediliyor. SCORPIONS'un efsanevi "Rock You Like A Hurricane" parçasını yorumlama cesareti göstermek büyük bir iş. Alman grup, bu şarkıya, geri kalan tüm parçaların özgün ve anında sevilebilir kılan tarzıyla yaklaşıyor. Zamanlama açısından belki çoğu kişinin radarının altında kalmaya mahkûm ve yıl sonu listelerinde yer bulması zor, ancak "The Dead Don’t Die", ölümcül derecede etkileyici bir albüm olma niteliğini taşıyor. Parça Listesi: 01. We Are Forlorn 02. One Of Us 03. The Dead Don’t Die 04. Killed By Life 05. Die For The Devil 06. Don’t Get Bitten By The Wrong Ones 07. Happy Deadly Ending 08. Can’t Kill A Dead Man 09. This Is Not A Game 10. The Guardians Of The Night 11. Rock You Like A Hurricane (SCORPIONS cover)
  7. bir kayıt Robot içerik ekledi : Müzik Kritikleri
    Metal sahnesine güçlü bir giriş yapan PALEFACE SWISS, modern metal dünyasındaki yerini sağlamlaştıran ve hafif pop-metalcore akımlarına meydan okuyan bir grup olarak dikkat çekiyor. 2017 yılında kurulan İsviçreli bu dörtlü, bugüne kadar yayımladığı iki stüdyo albümü ve çeşitli EP ile iş birlikçi single'ları sayesinde, modern metalin en sert ve ödünsüz temsilcilerinden biri olarak bırakmakta. Grubun son albümü "Cursed", yarım saatlik bir müzikal şiddet gösterisi sunarak hem teknik hem de duygusal açıdan etkileyici bir performans ortaya bırakmakta. 2022 yılında yayımladıkları kült albüm "Fear & Dagger", PALEFACE SWISS'in müzikal kimliğini belirleyen ezici riffler ve vokalist Marc "Zelli" Zellweger’in olağanüstü performansıyla dikkat çekmişti. Zelli’nin vokal yetenekleri, LORNA SHORE'dan Will Ramos gibi türün en büyük isimleriyle kıyaslanabilecek kadar çarpıcı bir seviyede bırakmakta. Onun grotesk ve delilik sınırlarında dolaşan vokalleri, grubun geri kalanının öfke dolu müzikal enerjisiyle birleştiğinde kelimelerle tarif edilemeyecek bir yoğunluk bırakmakta. "Cursed", selefi olan "Fear & Dagger" albümüne kıyasla daha yoğun, odaklanmış ve rafine bir ses paleti sunarak grubun potansiyelini tam anlamıyla gerçekleştirdiği bir yapıt olarak öne bırakmakta. Deathcore ve metalcore'un öfke dolu bir hibritini yaratan grup, SLIPKNOT, KNOCKED LOOSE, ve FIT FOR AN AUTOPSY gibi öncülerden etkiler taşısa da bu unsurları kendi özgün tarzıyla harmanlamayı başarmıştır. Özellikle 2023 yılında yayımladıkları bağımsız single'lar (örneğin, "Please End Me") bu dönüşümün habercisi niteliğindedir ve grubun global metal sahnesindeki konumunu daha da pekiştirmiştir. "Cursed" dinleyiciyi kaotik ve yıkıcı bir ruh hâline sokmayı başaran bir eser olarak tanımlanabilir. Albümün açılış parçası "Hatred", grubun evrimleşmiş deathcore anlayışını sergileyen ve SLIPKNOT'un kaotik enerjisiyle kesişim noktası oluşturan bir kompozisyon olarak dikkat çekiyor. Parça, karmaşık riff yapıları, dinamik zaman değişiklikleri ve Zelli'nin grotesk vokal tonlarıyla bir müzikal şiddet kolajı niteliği bırakmakta. Albümde öne çıkan bir diğer parça olan "...and with hope you’ll be damned", KORN etkilerini taşıyan nu-metal unsurlarını, hardcore'un ham enerjisiyle harmanlayarak, enerjik ve zehirli bir atmosfer bırakmakta. Bu parçada Zelli, scream-rap tekniklerini sergilerken dehşet verici bir derinlikle çığlıklar atarak dinleyici üzerinde unutulmaz bir etki bırakmakta "Don’t you ever stop", gitarist Yannick Lehmann’ın titizlikle işlenmiş ve aynı zamanda acımasız riffleriyle dikkat çekerken, Zelli'nin yoğun ve kısa süreli söz akışı parçaya belirgin bir dinamizm bırakmakta. Buna karşın, "Enough", karanlık tonları ve cezalandırıcı riff tabanlı yapısıyla albümde bir denge unsuru oluştururken, ardından gelen "Youth Decay" için güçlü bir zemin bırakmakta. "Youth Decay", temiz vokal kancalarıyla klasik metal agresifliğini birleştiren ağır bir eser olarak albümün en güçlü anlarından biri olarak değerlendirilebilir. "My Blood On Your Hands", yalnızca 100 saniyelik süresinde yoğun bir şiddet sunarken Zelli'nin ünlü "timsah taklidi" vokal tekniği ile dikkat çekmektedir. Bu kısa ama etkileyici eser, hayal edilebilecek en vahşi riffleri ve çığlıkları bırakmakta. Albümün groove metal etkilerini öne çıkaran "Love Burns", hem deathcore'a yakın bir yoğunluk hem de melodik sapmalarla dengelenmiş etkileyici bir yapıya sahiptir. Son parça olan "River Of Sorrows", grunge etkili kapanış şarkısı normunu başarıyla uygularken, albüm boyunca inşa edilen umutsuzluk atmosferini zirveye bırakmakta. PALEFACE SWISS, bu parçada diğer metalcore gruplarının genellikle başarısız olduğu bir alanda, dinleyiciyi duygusal bir katharsis yaşamaya sürüklemektedir. "Cursed", yalnızca bir albüm değil, aynı zamanda modern metal sahnesine yapılmış güçlü bir katkıdır. PALEFACE SWISS, dinleyicilerine hem teknik hem de duygusal açıdan doyurucu bir deneyim sunarak metal türüne olan sadakatini ve yenilikçi yaklaşımını bir kez daha bırakmakta. Track Listesi; 01. Un Pobre Niño Murió 02. Hatred 03. …and with hope you'll be damned 04. Don't you ever stop 05. Enough 06. Youth Decay 07. My Blood On Your Hands 08. Love Burns 09. River Of Sorrows
  8. %100 Metal Sunar; IF Beşiktaş’ta Power Metal Gecesi, Firewind ve Masterplan İstanbul’da! Firewind: Gus G.’nin Önderliğinde Bir Power Metal İmparatorluğuYunan Power Metal sahnesinin en güçlü temsilcilerinden biri olan Firewind, kariyerine 1998 yılında Gus G. tarafından başlatılan bir solo proje olarak adım attıktan sonra, hızla tam teşekküllü bir gruba dönüşerek uluslararası başarı elde etmiştir. Gus G., hem teknik ustalığı hem de bestecilik yeteneğiyle metal dünyasında adından sıkça söz ettiren bir isimdir. Ozzy Osbourne’un solo projelerinde gitarist olarak yer almasının yanı sıra Nightrage ve Dream Evil gibi önemli gruplarda da parlamış olan sanatçı, Firewind ile türün en ikonik albümlerinden bazılarına imza atmıştır. Grup, bu yıl yayımladıkları 10. stüdyo albümleri “Stand United” ile dinleyicilere yepyeni bir müzikal deneyim sunuyor. Albüm, hem grubun imza sound’unu koruyarak hem de melodik yapısını güçlendirerek Power Metal’in yenilikçi yüzünü sergilemekte. “Master of Fire” turnesi kapsamında İstanbul’a gelen Firewind, uzun zamandır beklenen bu konserde enerji dolu bir setlist ile sahne alacak. Masterplan: Alman Metalinin Güçlü Seslerinden BiriPower Metal sahnesinin diğer bir devi olan Masterplan, 2001 yılında eski Helloween gitaristi Roland Grapow tarafından kurulmuş ve o günden bu yana türün en saygın gruplarından biri olarak kendini kanıtlamıştır. Grapow’un müzikal dehası ve grubun eşsiz melodi anlayışı, Masterplan’ı sadece Almanya’da değil, dünya çapında bir fenomen haline getirmiştir. Grubun ilk albümlerinden itibaren sergilediği hem melodik hem de sert sound, metal dinleyicileri tarafından büyük beğeniyle karşılanmıştır. Masterplan, İstanbul’daki bu özel gecede hem klasikleşmiş şarkılarını hem de hayranlarını gelecekte nelerin beklediğine dair ipuçları sunacak yeni materyallerini sergileyecek. Gitarın melodik ve teknik ustalığı ile harmanlandığı bu performans, İstanbul seyircisi için eşsiz bir müzikal yolculuk vaat ediyor. The Madcap: Türkiye Metal Sahnesinin Yükselen YıldızıKonserin açılış grubu olarak sahne alacak olan The Madcap, Ankara çıkışlı ve kısa sürede hem ulusal hem de uluslararası metal camiasında tanınmayı başaran bir grup olarak dikkat çekiyor. Kendine özgü müzikal tarzı ve sahne enerjisiyle tanınan grup, metal müziğin hem melodik hem de progresif unsurlarını harmanlayarak geniş bir dinleyici kitlesine hitap etmeyi başarmıştır. The Madcap, Firewind ve Masterplan öncesinde sahneye çıkarak geceyi ateşlemeye hazırlanıyor. Bilet Bilgileri ve Etkinlik DetaylarıBu görkemli Power Metal gecesi, 10 Aralık 2024 Salı günü saat 20:00’de IF Performance Hall Beşiktaş’ta gerçekleşecek. Sınırlı sayıda biletlerin, Biletix, Biletinial, Fienta, Passo ve Hammer Müzik üzerinden satışa sunulduğu etkinlik, şimdiden yılın en çok beklenen metal konserlerinden biri olarak öne çıkıyor. Metal müziğin gücünü iliklerine kadar hissetmek isteyenler için bu gece, kaçırılmaması gereken bir deneyim olacak. Metal müziğin hem yerel hem de uluslararası sahnede en güçlü temsilcilerini bir araya getiren bu etkinlik, türün hayranlarına unutulmaz bir gece yaşatacak. Enerjinin, tutkunun ve müziğin buluştuğu bu özel gecede, metal müziğin sınırları bir kez daha zorlanacak. %100 METAL ve Black Label Events iş birliğiyle hayata geçirilen bu gece, İstanbul’un metal sahnesine damga vuracak bir etkinlik olarak hafızalara kazınmaya hazırlanıyor. Black Label Events HakkındaTürkiye’deki etkinlik kültürüne yenilikçi bir yaklaşım getirmek amacıyla kurulan Black Label Events, yılların deneyimine sahip profesyonellerin bir araya gelmesiyle oluşturulmuş dinamik ve yaratıcı bir organizasyon firmasıdır. Daha önce sayısız konser, festival ve üniversite roadshow etkinliğine imza atan bu ekip, şimdi yeni vizyonlarıyla müzikseverlere unutulmaz deneyimler sunmayı hedefliyor. Rock, Metal, Jazz, Fusion ve Elektronik gibi farklı müzik türlerini kapsayan etkinliklerde, özellikle daha önce Türkiye’de sahne almamış veya nadiren performans sergilemiş grupları ve sanatçıları dinleyicilerle buluşturmak, Black Label Events’in en büyük önceliklerinden biri. Bu çeşitlilik, hem müzik sahnesine farklı bir perspektif kazandırmayı hem de dinleyicilere benzersiz ve heyecan verici deneyimler sunmayı amaçlıyor. İyi müzik, üstün sahne performansları ve unutulmaz anlar yaratma tutkusu, Black Label Events’in her etkinliğinde kendini hissettiriyor. Ekibin bu bitmek bilmeyen enerjisi, katılımcıların etkinliklerden sadece memnun değil, aynı zamanda heyecan dolu ayrılmalarını sağlıyor. Black Label Events, müzikseverlere sadece konser değil, aynı zamanda her seferinde hatırlanacak bir deneyim vaat ediyor. Daha fazla bilgi için: https://www.instagram.com/black_labelevents https://www.blacklabelevents.com.tr
  9. Her geldiğinde ayrı bir ruh ile, her gelişin bir olay... Alman kasapları, bundan yaklaşık 6 sene önce de aynı mekânda, aynı sahnede resmen yönetmişti orkestrayı. Sonuçta efsane thrash metal gitaristlerinden biri, gönlümüzde ayrı bir yeri olan ve Destruction için çok önemli bir kayıp olan Mike Sifringer'ın olmayışının hâlâ etkilerinin görüldüğünü düşünüyorum. Çünkü sahnedeki ruhuyla her zaman bizi ateşleyen, enerjisiyle gönüllerde taht kurmuş bir gitarist olduğunu anlatmama gerek yok sanırım. Destruction, artık Schmier'ın aldığı karar üzerine iki gitarist olarak yoluna devam etme kararı aldı ve yeni çıkacak albümleri "Birth Of Malice", 7 Mart 2025'te metal dinleyicisi ile buluşacak. Yeni gitaristler Damir ve Furia ile Destruction, nasıl bir canlı performans yaşattı, metal seyircisine bakalım. Öncelikle, Testament konseri sonrası yaşanan ses kaynaklı problemler üzerine Destruction konserinin birçok kişiye ilaç gibi geleceği belliydi. Pop müzik konserlerinin yapıldığı mekânlarda lütfen artık metal müzik konseri yapılmasın. Şayet yapılacaksa, daha dikkatli olunmalı ve bu işlerden gerçekten anlayan birilerinin üstlenmesi daha sağlıklı olacaktır. Kimse anlamadığı ve zevk almadığı müziği dinlemek istemez. Mükemmel ruha sahip, enerjisi yüksek; konserin başından sonuna kadar story paylaşımı veya inatla canlı yayın çekmeye kalkan kişilerin olmadığı, her şeyin dozunda olduğu, gerçek dinleyici kitlesinin bir metal müzik konserinde headbang, pogo gibi atraksiyonlarla eğlenmesi gerektiğini bilen bilinçli bir kitle vardı. Konserde sound o kadar muazzamdı ki her şeyi gayet net duydum ve keyif aldım. Yeni iki gitarist, sanki Destruction ilk kurulduğu dönemlerden beri o grupta çalıyormuş hissiyatında bir performans sergilediler. Ancak, bir parantez açmak gerekirse, Mike'daki ruhu yansıtmaları ne yazık ki çok zor. "Curse the Gods" ile insanlık dışı bir giriş yapan Destruction, ne kadar büyük bir grup olduğunu ve her zaman adının bile yeterli olduğunu kanıtlarcasına bunu bize gösterdi. Her zaman olduğu gibi genelde eski dönemlerden şarkıların çalınması, birçok seyirciyi gaza getirdi. Bence en klas Thrash Metal klasiklerinden olan "Live Without Sense"çaldığında, tüyler diken diken oldu ve o sırada Schmier'in seyirci ile etkileşiminin mükemmelliğine zaten diyecek bir şey yoktu. Çünkü o, Thrash Metal sahnesinin en büyük frontmanlerinden biri olduğunu kanıtlamıştı dünyaya. German Big Four'un devlerinden biriydi çünkü sahnedeki. "Invincible Force" çaldığı vakit, Schmier'in vokallerindeki muazzam çığlıklarının detone olmadan söylenmesi takdire şayandı. Hâlâ aynı enerji ve ruhla yargı dağıtmaya devam ediyordu sahnede. Ellere kasaturalar alındı ve "Mad Butcher"devreye girdiğinde ortalık fena karışmıştı. İlk dinlediğim Destruction şarkısı olan "Total Disaster" ile adrenalin sürekli tırmanmaya devam ediyor ve tüm hormonlar iliklerde salgılanıyordu. Cennet, cehennem ve inanç kavramlarını sembolize ederek yok eden o enfes "Antichrist" ile kalp atışları hızlanıyordu ve durmuyordu. "Release From Agony" olmazsa olmazlardandı ve es geçilmedi tabii. "Nailed to the Cross" çalındığında herkes hep bir ağızdan "Nailed To The Fxckin’ Cross" diyerek seyircinin eşlik etmesi güzel bir görüntü oluşturdu. Infernal Overkillalbümünün en şeytani vokallere sahip bestelerinden biri olan "Death Trap" çaldığında, headbang yapmadan öylece durmak olmazdı. Önümüzdeki sene çıkacak olan albümlerinden ilk EP olan "No Kings No Masters" gibi kaliteli bir şarkıyı çalmaları, değişik bir hava kattı. 2011'de çıkan Day Of Reckoning albümünden "Armageddonizer" ile ortam biraz dinginleşmişti. Bis sonrası, önce efsane klasiklerden "Bestial Invasion" ile adeta sahnede bir tarih yazıyordu Destruction. "Thrash 'Till Death" ve hemen arkasından gelen "Thrash Attack", tekrar seviyeyi üst noktalara taşıdı. Konser sonrası pena, baget ve playlist kapan şanslı arkadaşlara ayrıca selamlar. Ayrıca dünyanın en büyük Destructionfanı Orhan kardeşime denk gelemesem de orada olduğunu biliyordum. Her If konserinde olduğu gibi emeği geçen herkese teşekkürlerimi borç bilirken, asıl teşekkür illa ki Destruction'a olacaktı. Alman panzerleri, bundan yaklaşık 6 sene sonra If Performance Hall'de İstanbul metal seyircisine yeni bir yıkım daha yaşattı. THRASH 'TILL DEATH...!!!
  10. Açıkçası ben konser duyurulana kadar Sakis’in solo çalışmaları olduğuna dair bir bilgim bile yoktu. Rotting Christ’ı ülkece bir çok kez İstanbul konserlerini izlemiş olmamıza rağmen , Sakis Tolis konserine gidip gitmemekte kararsız kalmıştım. 2022 yılında çıkardığı “ Among thr Fires Of Hell “ albümünü konser zamanı yaklaşmasına rağmen sürekli dinleyeceğim diye kendimi programlamama rağmen hep unutuyordum. Bir baktım konser tarihi yaklaşıyordu ve konserden birkaç gün önce albümü dinlemeye koyulmuştum. Albüm klasik son dönem Rotting Christ’ın son dönemlerini hatırlatan kaliteli bir albümdü. Konser akşamı öncesinde değerli insanlar ile Taksim’de “ The Wall “ barda biralarımızı yudumladıktan sonra , saat 21:30 sularında Blind’da yerimiz aldık hep beraber . Uzun zamandır görmediğim dostlarımı da konser alanında görmek keyifli ve eğlenceli idi. Öncelikle Can Ali Erdal kardeşime davetiye için çok teşekkür ederim. Konsere gitme planım yoktu ama hem eski ve değerli dostlarımdan birini görmenin verdiği mutluluk ve yaptığı bu özel jest için ve güzel bir akşam için kendisine ayrıca teşekkür ediyorum. Eski dostlarımdan Volkan ve akşamımıza huzur katan değerli bayanlar Eda ve Duygu’ya da ayrıca teşekkürlerimi bir borç bilirim. Konser saati yaklaştığında hep beraber Blind’a giriş yaptık. Mekan ufak olmasına rağmen ağzına kadar dolmuştu .Ama içerideki ortam o kadar sıcaktı ki dışardaki soğuk havayı, içerdeki seyircinin pozitif enerjisi absorde etmişti. Sakis Tolis’de sahneye çıkarken herkesi selamlayarak o kadar güzel ve samimi bir giriş yaptı ki hepimiz hayran kaldık içtenliğine. Zaten ilk şarkıdan son şarkıya kadar aynı enerjik tavırları , sahneye uyumu , seyirci ile olan mükemmel diyalogları …Her şey olması gerektiği gibi idi. Albümdeki ilk 6 şarkı sırası bozulmadan çalındı. Ruhani bir beste olan “ My Salvation “ ile giriş yapılmıştı. Herkes ilk şarkıdan itibaren sosyal medyasına storylik pozlar almaya başlamıştı.” Among the fires of Hell “ , “ The Dawn of a new Age “ ,”We the fallen Angels “ , “ Ad Astra “ ve benim albümde en sevdiğim en melodik , Rotting Christ bestelerini andıran “ Live With Passion – Die With Honour “ çalınca hoşe oldum tabi. 1994 senesinde kurulmuş olan Yunan Antik müziğini eşsiz bir şekilde yansıtan Neofolk/Neoklasik müzik yapan Daemonia Nymphe’nin Nocturnal Hekate’nin güzel coverı ile konser devam etti.Arkasında üst üste , belki de Rotting Christ’ın her konserinde çalmadığı , underrated olarak kalmış fakat bazı besteleri sırası ile gelmeye başlamıştı. Her zaman melodisini beğendiğim ve epic bir beste diyebileceğim “ Holy Mountain”ı dinlemek gerçekten heyecan verici idi. Konserde herşey bir motif gibi işlenmiş , grubun sahne uyumu , müzik , seyircinin sahne ile etkileşimi ve en azından o gün o an için bile olsa mutlu olmaya çalışan insanlar görülmeye değerdi. “ Cine iubeşte şi lasă “, “ Tou Thanatou “,” …Pir Threontai” ve” Ira incensus” gibi az bilinen ve çok göz önünde olmaya Rotting Christ bestelerine devam etti Sakis. Beden dili iyi kullanıp , enerjisi ile seyirciyi müziğe nasıl çekeceğini çok iyi bilen ve de sahneye yakışan bir frontman vardı karşımızda. Bir dönemler Sakis Tolis’in de gitar çaldığı Thou Art Lord isimli Yunan grubunun “ The Black Halo “ şarkısının coverını da es geçmediler.Son kapanış parçası olarak da gerçek bir black metal şaheseri ve Rotting Christ efsanelerinden biri olan “ Non Serviam “ çalındığında herkesin eşlik etmesini izlemek paha biçilemezdi . Güzel bir konser gecesinin ardındanı herkes “ Testament konserinden sonra duyma yeteneğim kaybolmuşken yardımıma Sakis Tolis yetişti “ diyen bir tayfa ile etraf dolup taşıyordu. Testament konserine gitmemiştim ama duyduklarım gerçekten üzücü idi. Öncelikle içerideki ses sistemin çok iyi olduğunu belirtmeliyim. Gayet keyifli bu konser için öncelikle ses ve ışıkçı arkadaşlara . mekan çalışanlarına , %100metal ekibine ,sponsor olan Moodlive ve LunaConcerts’e ve bilet satışları için öncelikle Hammer müzik .Biletix ve Bubilet’e de ayrıca teşekkürlerimi sunarım.
  11. Bir şeyler oluyor! Desecrate'in kurucusu Oğuz Bulgurlular ve gitarist kardeşi T. Batuhan Bulgurlular, sosyal medya hesaplarından yaptıkları açıklamayla 1 Mayıs itibarıyla DESECRATE'in mevcut kadrosunu terk ederek müzikal hayatlarına DREADBORN adı altında devam edeceklerini duyurmuşlardı. İkili, bu süreçte ev stüdyolarına kapanarak çalışmalarına başladıklarını belirtmiş ve bir süre sessizliğe bürünmüştü. Ancak bu sabah, gruba ait sosyal medya hesapları ve web sitelerinin yeniden aktif hale getirilmesi büyük merak uyandırdı. DREADBORN şimdilik bir geri sayım sürecinde görünüyor, zira sosyal medya hesaplarında ve web sitelerinde yer alan grup üyelerine ait görseller ile yeni single kapağı, bulanıklaştırılmış şekilde yayında. Paylaşımlardan anlaşıldığı kadarıyla, Bulgurlular kardeşler stüdyolarında kayıt işlerine yoğunlaşmış ve yeni besteler üzerinde çalışmaya başlamış durumda. Kısa bir süre içinde grubun yeniden sahnelerde boy göstereceği tahmin ediliyor. Grubun yeni kadrosu belirlenmiş olmasına rağmen henüz açıklanmadı; duyurunun yakında yapılması bekleniyor. 20 yıldır Türk metal camiasında melodic death metal türüne özgün rifleri, enerjik ve agresif besteleriyle dikkat çeken Oğuz Bulgurlular, 2018 yılında DESECRATE kadrosuna kardeşi T. Batuhan Bulgurlular'ı katarak KINGDOM albümünü yayımlamış ve ardından gelen teklileriyle büyük beğeni toplamıştı. Desecrate’in tarihsel süreci boyunca; fiziksel baskı ürünleri, tişört ve diğer grup eşyalarının üretimi, albüm kapak tasarımı, sosyal medya içerik yönetimi, sanat çalışmaları, miks ve mastering işlemleri, albüm kayıt süreçleri, beste üretimi, aranjman ve ton geliştirme gibi görevlerin tümü, Oğuz Bulgurlular tarafından kurulan Maaara Adamı Records bünyesinde gerçekleştirilmişti. Bununla birlikte, KINGDOM albümünün mastering çalışmaları harici bir ekip tarafından üstlenilmişti. 2024 yılının Mayıs ayında, grup içindeki dostluk ve dayanışma bağlarının zedelenmesi, paranoya ve dedikodu ortamının grup içerisinde rutin haline gelmesi gibi sorunların iki kardeşin üretim süreçlerini olumsuz etkilemesi, fikir ayrılıklarını aşılmaz bir noktaya taşımıştı. Bu gelişmeler sonucunda Bulgurlular kardeşler, mevcut grup kadrosunu terk ederek müzikal yolculuklarına DREADBORN adı altında devam etme kararı almışlardı. Bu süreçte, Obstinacy grubuyla da tanınan ve Desecrate’in bas gitaristliğini yapan Vahit Tanık, sessiz sedasız gruptan ayrıldı. Ayrıca, 2018-2024 yılları arasında Desecrate’in fotoğraf çekimleri, sanat yönetimi, sosyal medya çalışmaları, video klip prodüksiyonları ve bu materyallerin yayınlanmaya hazır hale getirilmesi gibi prodüksiyon işlerini üstlenen Raffi Etyemez de grup ile ilişkilerini sonlandırdı. DREADBORN'un çalışmalarını büyük bir merakla bekliyoruz. Metal camiasına getirecekleri yenilikler şimdiden heyecan yaratıyor!
  12. Yine bir gün internette sörf yaparken oldschool.metal isimli Instagram sayfasının hikayelerine göz atarken denk geldiğim bir grup War Dogs. Kapağı, sanki ortaçağda geçen savaşları anlatırcasına bir his büründürdü bana. Durduk yere ilgi çekici geldi ve incelemeye başladım grubu. Grup, 2015 senesinde İspanya'nın Valencia şehrinde kurulmuş. Bir sene öncesinde iş gereği Valencia'yı gezme fırsatı bulmuştum ve şehrin tarihi bölgelerini; meşhur boğa güreşlerinin yapıldığı arenanın çevresini bile gezmiştim. İstanbul'daki gelişmiş şehirler nasılsa, Valencia da öyle bir yer. Grubun 2015 yılından bu yana bir adet EP'si ve iki adet albümü bulunmakta. Ben son albümden itibaren dinlemeye başladım fakat önceki albüm ve EP'sine de göz atmayı düşünüyorum. Merak edenler için: EP: War Dogs (2018) Albümler: Die In My Sword (2020) - Only The Stars Are Left (2024) Grup elemanları ise şu şekilde: Manuel Molina: Bass Gitarlar Jose V. Aldeguer: Davullar Eduardo Anton: Lead Gitarlar Alberto Rodriguez: Vokaller ve gitarlar Bu kadar edinebildiğim bilgiden sonra gelelim albümün yapısına. Bakalım İspanya'dan nasıl bir heavy metal albümü çıkmış. Albüm oldukça destansı ve epik bir heavy metal albümü olmuş adeta. Vokaller biraz dingin, sakin ve yer yer melodik bir yapıya sahip. Karşılaştırabileceğim bir ses rengi yok. Albümdeki şarkı sayısı ve uzunlukları gayet yeterli. Toplamda 10 şarkı var. Müzikal altyapı, 80'lerdeki Omen isimli Alman speed metal grubunu andırıyor. Yani müzikal olarak heavy/speed metal olarak adlandırabiliriz. Albüm, 43 saniye süren "The Hour Of Fate" isimli güzel akustik arpejlerin yer aldığı bir intro ile açılıyor. Açılış şarkısı "The Prosecution" ile grup sizi ilk saniyesinden içine çekmeyi başarıyor. Dedim ya, buram buram 80'ler kokuyor albüm. "Riders of the Storm" albümdeki favori şarkım. İnsanın hemen aklına Running Wild'ın Riding the Storm şarkısı geliyor, değil mi? Onun kadar muhteşem olmasa da, oldukça gaz bir ritim ile giriş yapıyor, enfes gitar ve davul partisyonları ile sizi karşılıyor. Vokaller bu parçada ayrı bir güzel ve epik hissettiriyor bana. Hele o nakarat: "Riders, Riders of the Storm", gerçekten çok güzel. Şarkıda birden fazla enfes riff var, bir de büyüleyici bir solosu. "Heaven's Judgement" dingin bir girişle, sanki cennetin kapılarını ardına kadar açıyor. Sonrasında bol melodik ritimlerle süslenen, klasik heavy metal normlarına uygun bir nakarat ile devam ediyor. Bu albümde gerçekten sololar üzerinde çok uğraşılmış ve her nota şarkıya özgü yazılmış gibi. "Astral Queen", albümün en hızlı ve speed metal normlarında bestelerinden biri. Albüme tam anlamıyla power metal diyemesem de, riffler yakın ama müzik daha sofistike bir yapıya sahip. "Fallen Angel" biraz daha yavaş, duygu ve düşünceleri farklı diyarlara götürecek, daha ağır bir yapıya sahip. Mükemmel bir melodik girişe sahip. Dinlerken ruhuma işleyen ikinci favori şarkım: "Vendetta". Tarifsiz bir speed metal bestesi. Tüylerimi diken diken eden rifflere sahip, baş döndürücü soloları var ki muazzam. Albümle aynı adı taşıyan "Only the Stars Are Left", diğer bestelere göre daha standart bir yapıya sahip. "The Seventh Seal", dört nala koşan atlar gibi riffleri olan, kulağa hoş gelen kısa çift solo bölümüyle dikkat çeken bir parça. Albümün kapanış parçası olan "The Vengeance of Ryosuke Taiwara", albümün gidişatına uygun, kulağa hoş gelen bir beste olmuş. Müziğin yavaşlayıp soloların girdiği yerler ise biraz blues etkisi taşıyor. Albüm çıkalı bir ya da bir buçuk hafta olmuş. Umarım War Dogs emeklerinin karşılığını alır. Bu tarz müzik yapmaya devam ederlerse ve tarzlarından ödün vermezlerse, Avrupa ve Amerika kıtasında daha fazla tanınacaklarına inanıyorum. Hola España, Hola War Dogs diyerek kritiğimi bitiriyorum. Klasik heavy metal ve speed metal sevenlere dinlemelerini şiddetle tavsiye ediyorum. Gruba ulaşmak isterseniz, iletişim için birden fazla linki aşağıya bırakıyorum. Albüm Notu: 10/8.5 Facebook: https://www.facebook.com/WarDogsHeavyMetal/ Instagram: https://www.instagram.com/wardogs_band/ Twitter: https://x.com/i/flow/login?redirect_after_login=%2FWarDogs_Band Deezer: https://www.deezer.com/us/artist/15303827 Bandcamp: https://fighter-records.bandcamp.com/album/die-by-my-sword Bandcamp: https://wardogsheavymetal.bandcamp.com/ Metal Archives: https://www.metal-archives.com/bands/War_Dogs/3540441681

[ProgTurk] ProgTurk Genel Sohbet

[ProgTurk] ProgTurk Genel Sohbet

    Sohbet etme izniniz yok.

    Configure browser push notifications

    Chrome (Android)
    1. Tap the lock icon next to the address bar.
    2. Tap Permissions → Notifications.
    3. Adjust your preference.
    Chrome (Desktop)
    1. Click the padlock icon in the address bar.
    2. Select Site settings.
    3. Find Notifications and adjust your preference.