Cenotaph’la ilk tanışıklığım, yıllar önce bir arkadaşımın “Hazır mısın, bu seni parçalayabilir” diyerek elime tutuşturduğu bir albümle oldu. Albüm kapağı grotesk, şarkı isimleri anlamını ilk bakışta bilemeyeceğiniz tıbbi ya da patolojik terimlerle dolu. Açıkçası biraz tedirgin olmuştum. Ama ilk notalar başladığında, müziğin içindeki karmaşanın bir düzeni, gürültünün içinde bilinçli bir anlatı olduğunu hissettim. Ve işte o an anladım: Bu grup başka. Türkiye'de brutal death metal gibi niş bir türde, bu denli sağlam bir teknikle müzik yapmak başlı başına büyük iş. Cenotaph, bunu sadece becerememiş; adeta ders vermiş. Batu Çetin’in vokali, insan sesiyle bu kadar “insan dışı” bir ifade yakalanabileceğini gösteriyor. Gitarlar ise kulak zarına değil, doğrudan bilinçaltına yazıyor melodisini. Her şey neredeyse mekanik bir hassasiyette ilerlerken, müziğin içindeki duygusal doygunluk sizi şaşırtıyor. Çünkü evet, bu müzik duygusal. Sadece alıştığımız formlarda değil. Yıllar içinde Cenotaph’ın dokuz albüme ulaşan diskografisini takip ettikçe, onların sadece bir müzik grubu değil, yeraltı direnişinin kültürel bir parçası olduğunu daha iyi anladım. Popüler olmakla değil, hakiki olmakla ilgilendiler. Bu yüzden Türkiye’de çok sayıda müzisyen ve dinleyici için bir referans noktası hâline geldiler. Onlara kulak veren biri, brutal death metal’e karşı “ama hepsi aynı değil mi?” gibi yüzeysel bir yargı taşıyamaz. Çünkü bu müzik, içeride bir şeyler kırmadan geçip gitmiyor.