Jump to content
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Ağır Mekan

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

Köşe Yazıları

Metal müzik dünyasından derinlemesine analizler, sanatçı yorumları ve sektörel değerlendirmeler içeren köşe yazıları.
Merhaba. Öncelikle, grubum HANOK ile birlikte yaptığımız albüm ve şarkılarımızdan, romanlarım ve tiyatro oyunlarımdan sonra burada da dilim döndüğünce düşüncelerimi sizlerle paylaşmak ve fikir alışverişinde bulunmak için AĞIRMEKAN ailesinin bir bireyi olmaktan dolayı çok mutlu olduğumu belirtmek isterim.
Metal Müzik ve Samimiyet
Her birimiz bu müziğin ve kültürün bir parçası olarak icracıları veya dinleyicileriyiz. Metalin duygularımıza ve yaşantımıza ne kadar etki ettiğini çok iyi biliyoruz. Bu müzikte duyduğumuz seslerin, rifflerin veya soloların her biri, her birimiz için ayrı bir anlam ifade etmekte. O eserlerin sahiplerinin bile yüklemediği anlamları yüklüyoruz belki de o şarkılara. Bana göre bu müzikte bizi çeken asıl şey, o eserlerdeki samimiyet. Sanatçıların duygularının – öfke, sevinç veya keder fark etmez – sahiciliği. Bu yazımda, günümüzde yapay zeka ile ortaya çıkarılan eserlerin bu samimiyete olan etkileri üzerine düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Yapay Zeka ve Sanatın Samimiyeti
Belki de artık kırk yaşına gelmiş olmam veya genel olarak teknolojiyle arası iyi olmayan biri olmam nedeniyle, yapay zeka ile ortaya çıkarılan tüm sanat eserlerinde yukarıda bahsettiğim samimiyeti ve sahiciliği bulamıyorum. Doksanlı yılların efsunlu tadını almış olmamın da bunda etkisi olabilir. Bir albümün çıkmasını yıllarca beklemiş, kasetçiden alınan o eserin matbaa kokusunu bile içine çekmiş, o kapağın her bir santimini yıllarca incelemiş biri olarak bu hissi yakalayamıyorum. Sanatın bu kadar kolay yapılanını kabullenemiyorum. Kesinlikle bu alanda yapılan eserleri veya albüm kapaklarını küçümsemek veya kötülemek amacı gütmüyorum ve saygı da duyuyorum. Ancak yeni neslin bu konuda beni aydınlatmasına ihtiyacım var. Hele ki dinlediğimiz müzik, duyguların en yoğun yaşandığı ve sanatçılarının hislerinin en fazla hissedildiği metal müzik ise, ismi 'yapay' olan herhangi bir şey bile bir sıfır geride başlıyor bende. Teknik kolaylıkları veya zenginliği konusunda muhakkak artıları vardır. Ancak sanat eserini ortaya çıkarmanın yolunun 'kolaylaşması' ne kadar doğru bir öncelik olmalıdır, bu da kafamı kurcalayan bir soru.
Yenilikler ve Samimiyet
Ben de kendimce bir müzisyenim ve biz de grubumuzla birlikte çağın yeniliklerini kullanmaya çalışıyoruz. Ancak sınır işin neresinde olmalı? Kolaylık ve yenilikler duygularımızın samimiyetini ne kadar törpülüyor? Hele ki bu coğrafyada bu müziği icra etmek ve dinlemenin ne kadar zor olduğunu biliyor ve belki de zor olduğu için seviyorken, bu yolla bir şeyler üreten herkese saygı duymakla birlikte, yapay zeka ile ortaya çıkarılan bir eserin samimiyeti bana geçmiyor.
Toplum ve Hız Olgusu
Sonuçta ben sadece bir bireyim ama toplum algıları, özellikle yeni nesilin düşünceleri bugün yalnızca hız üzerine kurulu. Yapılmak istenen eylem ne olursa olsun önce çabuk olmalı. Sadece sanatta değil, telefonun, internetin, arabanın hatta bir futbol müsabakasının bile hızlı olanı makbul bugün. Her yapılan şey bir an önce sonuçlanmalı. Sürecin kendisinde yaşanacak olan güzelliğin bir önemi kalmadı. Yukarıda örneğini verdiğim eserlerin güzelliği belki de oradaydı. Sanatçı, üretim sürecinin keyfini çıkardığındandı. Hiçbirinin "bu albüm bir an önce çıksın, bir an önce dinlenmeye başlasın" diye bir kaygısı olmadığındandı belki de o eserlerin ömrünün yıllardır bitmemiş olması. Belki de insanları yapay zekayla bu kadar haşır neşir eden şey, bu 'hız' olgusundan kaynaklanan sosyolojik bir nedendir. Buradan sonra da işin sadece sanatsal boyutunu değil, daha manevi boyutu üzerine konuşmak gerekir.
Yapay Zeka ve Ruhani Tatmin
Evet, yapay zeka sayesinde artık birçok şey daha çabuk ortaya çıkıyor. Üretim her alanda artıyor ama bu bolluk bize ne kadar ruhani tatmin sağlıyor? Asla beni buna karşı biri olarak nitelendirmeyin. Özellikle sağlık alanındaki yapay zeka teknikleri ile üretilen tedavi ve bedensel ihtiyaçlara sunulan alternatif ilimleri hayranlıkla takip etmekteyim ve bu beni çok mutlu ediyor. Ancak sanat diyince, "hele orada bir dur bakalım yapaycım" demek istiyorum.
Sonuç olarak, taklit edilmemesi ve kolaylaştırılmaması gereken tek şey duygularımızdır diye düşünüyorum. Bırakalım da onları ortaya çıkarmak zor olsun, hızlı olmayıversin de aheste aheste yaratılsınlar. En nihayetinde müziğimize gelince; duygular gerçek, öfke gerçek, müzik gerçek ama 'zeka' yapay! Bilemedim dostlar…
Sevgiler…
İnsan zihni, hafıza ve duyu organları arasındaki karmaşık ilişkilerle dolu, dinamik bir araştırma alanı olarak dikkat çeker. Özellikle müzik ve koku gibi duyusal uyarıcılar, beyindeki bellek yollarını ve duygusal merkezleri etkileyerek, unutulmuş ya da uzakta kalmış anıları tekrar gün yüzüne çıkarmada son derece etkili araçlar olarak öne çıkar. Bu yazıda, müzik ve koku arasındaki bu etkileşimi daha yakından inceleyeceğiz; bu iki duyusal deneyimin, belirli anıları nasıl aktive ettiğini ve bu sürecin bireyler üzerindeki psikolojik ve duygusal etkilerini detaylı bir şekilde ele alacağız.
Müzik ve koku, birçok insan için zihinsel zaman makinesi işlevi görür. Bu duyusal deneyimler, belleğin derinliklerinde saklanan, bazen de tamamen unutulmuş anları canlandırabilir. Bilimsel çalışmalar, özellikle bu iki duyunun, insanların yaşam öykülerinde özel bir yere sahip olduğunu göstermektedir. Müzik, belirli bir melodisiyle, sözleriyle ya da ritmiyle, kişinin hayatının önemli bir dönemine ait duygusal bir anıyı tetikleyebilir. Örneğin, gençlik yıllarında sıkça dinlenen bir şarkı, kişiyi ilk aşkını yaşadığı anlara, o dönemin ruh haline ve çevresel koşullarına geri götürebilir.
Koku ise daha soyut bir duyusal deneyim olmasına rağmen, müzik kadar güçlü anısal bağlar kurabilir. Bir çiçek kokusu, belki de bir kişiyi çocukluğunda geçirdiği bir bahar tatiline, orada yaşadığı maceralara ve o zamanlar hissettiği özgürlük duygusuna götürebilir. Nörolojik araştırmalar, kokunun beyindeki işlenişinin, özellikle anı ve duygu işleme merkezlerine doğrudan bağlı olduğunu ortaya koymuştur. Bu doğrudan bağlantı, kokuların geçmiş anılara neden bu kadar hızlı ve derin bir şekilde ulaşabildiğini açıklar.
Bu bağlamda, müzik ve koku arasındaki etkileşim, sadece bireysel anıları tetikleme kapasitesiyle değil, aynı zamanda bu anıların bireyler üzerindeki derin duygusal etkileriyle de önem kazanır. Anılar canlandığında, genellikle sadece o anılar değil, aynı zamanda o anıların bağlı olduğu duygular da yeniden yaşanır. Bu, özellikle pozitif anılar söz konusu olduğunda hoş bir nostalji duygusu yaratabilirken, negatif anılar aktive olduğunda hüzün ve melankoliye yol açabilir.
İşte bu nedenle, müzik ve koku üzerine yapılan bilimsel çalışmalar, sadece nörolojik veya kognitif süreçleri değil, aynı zamanda duygusal ve psikolojik etkileşimleri de kapsamlı bir şekilde inceler. Bu etkileşimlerin daha iyi anlaşılması, duygusal sağlık üzerinde olumlu etkiler yaratma potansiyeline sahip terapötik uygulamaların geliştirilmesine olanak tanıyabilir. Bu yazıda, müzik ve kokunun zihinsel ve duygusal dünyamızda nasıl bir yer tuttuğunu, ve bu etkileşimin neden olduğu fenomenleri derinlemesine inceleyeceğiz, böylece bu duyusal deneyimlerin gücünü ve karmaşıklığını daha iyi kavrayabileceğiz.


Müzik, Koku ve Bellek: Bir İlişki Ağı
Müzik ve koku, insan belleği üzerinde derin ve kalıcı etkiler bırakan, birbirinden farklı iki duyusal deneyimdir. Her ikisi de belleğin episodik doğasıyla yakından ilişkilidir; yani belli bir zaman ve mekâna ait özel anılarla bağlantılıdır. Bu fenomen, genellikle "Proust Fenomeni" olarak bilinir ve Marcel Proust'un "Kayıp Zamanın İzinde" eserinde anlatıldığı gibi, bir madeleine kekinin kokusunun onu çocukluğuna, annesinin yapıp sunduğu keklere götürmesiyle örneklendirilir. Bilimsel literatürde, bu tür anı canlandırmalarına sıkça rastlanır. Örneğin, Chu ve Downes (2000) tarafından yapılan bir çalışmada, katılımcıların çocukluklarından gelen kokuları aldıklarında, bu kokuların güçlü ve spesifik anıları tetiklediği gözlemlenmiştir.
Müzik de benzer şekilde, bireylerin geçmişteki özel anlarını hatırlamalarına yardımcı olabilir. Juslin ve Västfjäll (2008) tarafından yapılan araştırmalarda, müziğin duygusal etkileri ve bu etkilerin nasıl bellek üzerinde iz bıraktığı incelenmiştir. Müzik, belli bir duygusal durumu veya olayı hatırlamak için bir tetikleyici olarak işlev görebilir; örneğin, düğünlerde çalan bir şarkı veya cenaze törenlerindeki müzikler, bu olaylara dair anıları canlandırabilir.
Bu kültürel ve psikolojik süreçlerin incelenmesi, müziğin ve kokunun anılarımız üzerinde nasıl bir sinirsel yol izlediğini ve bu etkileşimlerin duygusal ve sosyal bağlamda nasıl yorumlanabileceğini daha iyi anlamamıza yardımcı olur. Araştırmalar, bu duyusal deneyimlerin, bellek yollarını nasıl etkinleştirdiğini ve duyusal bellek izlerinin oluşum sürecindeki mekanizmaları aydınlatmaktadır. Bu, özellikle anıların duyusal detaylarla nasıl daha kalıcı hale geldiğini ve bireylerin geçmiş olayları nasıl daha canlı ve duygusal olarak yüklü bir şekilde hatırladığını gösterir. Böylece, müzik ve koku, sadece anıları canlandırmakla kalmaz, aynı zamanda bu anıların bireysel ve toplumsal kimlik oluşumundaki rollerini de belirginleştirir.



Nostalji ve Melankoli: Geçmişin Duygusal Resonansı
Nostalji, geçmişe özlem duyma durumu olarak tanımlanır ve genellikle tatlı hüzünle karışık bir mutluluk hissi uyandırır. Sedikides, Wildschut ve Baden (2004) tarafından yapılan çalışmalar, nostaljinin aslında bireyin duygusal durumunu iyileştirebilecek, moral verici bir işlev gördüğünü ortaya koymuştur. Ancak aynı zamanda, nostalji, özellikle kayıplar ve geçmişte kalan güzel anlar üzerine düşünüldüğünde, melankoliye de yol açabilir. Bu duygusal ikilem, zaman zaman bireylerin geçmişteki mutlu anları yeniden değerlendirmelerine sebep olurken, aynı zamanda geçmişte kalan ve ulaşılamayan o anlara duyulan özlemle de hüzünlenmelerine yol açabilir. Batcho (1995)’in çalışmaları bu durumu, insanların geçmişteki güvenli ve mutlu zamanlarına duydukları derin özlem olarak açıklamaktadır.
Müzik ve koku, nostalji hissini tetiklemede özellikle etkilidir çünkü bu duyusal deneyimler, belleğin çok katmanlı yapısını harekete geçirir. Bu süreç, özellikle limbik sistemde yer alan amigdala ve hipokampüs gibi beyin yapıları tarafından yönetilir. Bu yapılar, duygusal anıların işlenmesi ve depolanmasında kritik rol oynar. Müzik veya bir koku yoluyla geçmiş bir olay hatırlandığında, bu beyin bölgeleri aktive olur ve birey, geçmişte yaşadığı duyguları yeniden deneyimleyebilir. Herz ve Schooler (2002) tarafından yapılan bir çalışma, kokunun duygusal anıları çağırma kapasitesinin, diğer duyusal uyarıcılara kıyasla neden daha güçlü olduğunu nörolojik bir bakış açısıyla irdeler.

Bilimsel Araştırmalar ve Kuramsal Çerçeveler
Müzik ve kokunun bellek üzerindeki etkilerini açıklamak için çeşitli teoriler öne sürülmüştür. Bir yandan, "duygusal bağlantı teorisi" (emotional bonding theory), bu iki duyusal deneyimin, bireylerin sosyal bağlamda kurdukları bağlarla ve kişisel tarihleriyle nasıl iç içe geçtiğini vurgular. Öte yandan, "duyusal bilgi işleme modeli" (sensory information processing model), duyusal girdilerin nasıl işlendiğini ve anıların nasıl oluşturulup çağrıldığını detaylı bir şekilde açıklar. Engen ve Ross (1973), duyusal bilgi işleme modelinin, bellek yollarının nasıl etkinleştirildiğini ve duyusal verilerin bellek süreçlerinde nasıl kodlandığını ve saklandığını kapsamlı bir şekilde incelemiştir.
Her iki teori de, müzik ve kokunun geçmiş anıları canlandırmada neden bu kadar etkili olduğuna dair önemli içgörüler sunar. Bu teoriler, ayrıca, bireylerin neden geçmişi düşündükçe hüzünlenme eğilimi gösterdiklerini de açıklamaya yardımcı olur. Geçmiş, her zaman ulaşılamayan, ancak duyusal deneyimler aracılığıyla kısmen yeniden yaşanabilen bir alan olarak kalır. Bu kuramsal çerçeveler, bireylerin geçmiş olayları nasıl algıladıklarını ve bu algıların duygusal ve bilişsel sağlık üzerinde nasıl etkili olabileceğini derinlemesine anlamamıza olanak tanır.


Sonuç ve Geleceğe Bakış: Müzik ve Koku Terapilerinin Potansiyeli
Müzik ve koku, insan deneyiminin ayrılmaz parçalarıdır ve her ikisi de zengin duygusal ve bellek ile ilişkili dinamiklere sahiptir. Bu bağlantıların daha iyi anlaşılması, özellikle terapötik bağlamlarda, bireylerin geçmiş travmalarla başa çıkmalarına veya güzel anıları yeniden keşfetmelerine yardımcı olabilir. Gelecekteki araştırmaların, bu etkileşimleri daha da detaylandırarak, müzik ve koku terapilerinin nasıl optimize edilebileceğine dair yeni yöntemler geliştirmesi beklenmektedir.
Bu süreçte, özellikle belirli bir müzik parçasına takılı kalma fenomeni, bireyin duygusal belleği ve duygusal durumları arasındaki güçlü bağlantıyı gösterir. Bir parçayı tekrar tekrar dinlemek, genellikle o parçanın ilk duyulduğu andaki duygusal durumu, olayı veya atmosferi yeniden canlandırma arzusundan kaynaklanır. Juslin ve Sloboda (2010) tarafından yapılan çalışma, bu durumun "duygusal bağlanma" ve "duygusal izlenim" yoluyla açıklanabileceğini öne sürmüştür. Birey, belirli bir melodi veya ritim aracılığıyla, anılarındaki özel bir anı, kişi veya mekanı yeniden yaşar ve bu, derin bir duygusal tatmin sağlar.
Bazen bir parçayı dinlerken sadece o anı değil, o anın kişisini veya mekanının kokusunu bile deneyimleyebiliriz. Bu fenomen, "multisensory integration" yani çoklu duyu bütünleşmesi olarak bilinir. Müzik, koku alma duyumuzu tetikleyerek, geçmişte yaşanan bir anın daha kapsamlı bir yeniden yaşanmasını sağlar. Bu durum, Shepard ve Ellis (2013) tarafından yapılan çalışmalarla desteklenmiş olup, insan beyninin duyusal bilgileri nasıl bütünleştirdiğini ve bu bilgiler aracılığıyla anıların nasıl daha zengin ve katmanlı bir biçimde yeniden oluşturulduğunu göstermektedir.
Peki neden bu tür duyusal deneyimler oluyor? Çünkü insan beyni, geçmiş olaylarla ilişkili duygusal ve duyusal bilgileri çok detaylı bir şekilde işleyebilir ve depolayabilir. Bu bilgiler, belirli bir uyarıcıyla tetiklendiğinde, bireyin geçmiş deneyimleri neredeyse gerçek zamanlı olarak yeniden yaşamasını sağlar. LeDoux (1996)'nun araştırmaları, bu süreçlerin amigdala ve hipokampüs gibi beyin bölgeleri üzerinden gerçekleştiğini ve bu alanların duygusal anılar için kritik öneme sahip olduğunu vurgular.

Bu anlayış, gelecekte müzik ve koku terapilerini nasıl daha etkin kullanabileceğimizi de gösteriyor. Terapistler ve araştırmacılar, bireylerin duygusal sağlıklarını desteklemek ve geçmişte yaşanan zorlayıcı anılarla başa çıkmalarına yardımcı olmak için bu bilgileri kullanabilirler. Bu tür terapiler, özellikle PTSD (Post Travmatik Stres Bozukluğu) gibi durumlarla mücadele eden bireyler için yenilikçi ve etkili çözümler sunabilir. Gelecek araştırmalar, bu terapilerin daha da kişiselleştirilmesi ve optimizasyonu üzerine odaklanarak, duygusal ve bellek ile ilişkili tedavilerde devrim yaratabilir.


Kaynaklar ve İleri Okuma

Chu, S., & Downes, J. J. (2000). Long live Proust: The odour-cued autobiographical memory bump. Cognition, 75(2), B41-B50.
Juslin, P. N., & Sloboda, J. A. (Eds.). (2010). Handbook of music and emotion: Theory, research, applications. Oxford University Press.
Juslin, P. N., & Västfjäll, D. (2008). Emotional responses to music: The need to consider underlying mechanisms. Behavioral and Brain Sciences, 31(5), 559-575.
LeDoux, J. (1996). The emotional brain: The mysterious underpinnings of emotional life. Simon & Schuster.
Shepard, R. N., & Ellis, H. D. (2013). Multisensory integration: Perceptual grouping by eye and ear. Current Biology, 23(9), R387-R389.
Sedikides, C., Wildschut, T., & Baden, D. (2004). Nostalgia: Content, triggers, functions. Journal of Personality and Social Psychology, 91(5), 975-993.
DARK TRANQUILLITY ve THE HALO EFFECT gruplarının vokalisti Mikael Stanne, yapay zekanın sunduğu çeşitli tehlikeler hakkında görüşlerini paylaştı. Stanne, yapay zekanın yaratıcılık ve problem çözme gibi birçok alanda insan yeteneklerini aşabilme potansiyelinin korkutucu olup olmadığı sorusuna, roportajından aktarılan sözleriyle yanıt verdi: "Evet, tabii ki korkutucu. Teknolojiyi seviyorum, yeni fikirleri beğeniyorum, ilerlemeyi destekliyorum. Ancak, gençken, İnternet'in yaygınlaşmaya başladığı dönemlerde, 'Bu en havalı şey olacak, dünyayı değiştirecek çünkü nihayetinde ihtiyaç duyduğumuz tüm bilgilere erişimimiz olacak' demiştim. Artık kimse hiçbir şeye inanmak zorunda kalmayacak; bilgi orada olduğu için her şeyi bilebiliriz. Bu, herkesin erişebileceği en iyi kütüphane gibi. Herkes benzer bilgilere erişim sağlayacak.' Din ve sahte bilime dayalı inançlardan arınmış bir dünya hayal etmiştim. Ama tabii ki, tam tersi oldu. Bu, yapay zeka ile de benzer şekilde gerçekleşebilir. Bence yapay zeka, birçok insan için harika bir araç olabilir ve gelecekte onu büyük bir araç olarak göreceğiz; ancak şimdilik korkutucu görünüyor çünkü ne tür şeylerin yapılabileceğini biliyoruz. Yanlış ellerde, bu araçlar bilgi kirliliği yaratma amacı taşıyor ve yaratıcı sürecin dyaratıcı bir araç olabileceği çizgisinden uzaklaşıyor. Bu kısım korkutucu ve nasıl kullanıldığını dikkatle izlememiz, ayrıca bir şeyin değiştirilip değiştirilmediğini kolayca görebilmek için güvenlik önlemleri uygulamamız gerekiyor. Ama göreceğiz. Yeni olduğu için heyecan verici, büyüleyici… Ve kafanıza sığdırmak gerçekten zor çünkü her ay yeni özelliklere sahip yeni sürümler çıkıyor. Bu resmen kuantum sıçramaları gibi altı ayda bir gerçekleşiyor ve hızlanarak devam edecek gibi gözüküyor. Evet, korkutucu. Bazı gazeteci arkadaşlarımla bu konuda çok konuşuyorum ve onlar da endişeli. Elbette, yapay zeka kimseyi değiştirmeyecek diyebilirsiniz, ama belki yapay zekayı gerçekten iyi kullanabilen biri, kullanmayı bilmeyen birini değiştirebilir."
Stanne ekledi: "Bununla biraz eğlenebilirsiniz, tabii ki. Ama aynı zamanda tamamen yanlış nedenler için kullanabilirsiniz ya da işleri daha kolay, daha düzenli ve sıkıcı hale getirip yaratıcılığı ortadan kaldırabilirsiniz. İşte bu kısım korkutucu. Göteborg'daki en büyük gazete, her üçüncü makalede bunu kullanıyor. Ve 'Oh, evet. Tamam. Şimdi nereye gidiyoruz?' diye düşünüyorsunuz. Bilgileri derleyen bir gazeteci gibi kullandığınızı hayal ederseniz güzel gibi, ama daha hızlı ve daha az insani bir dokunuşla, editoryal bir açıdan daha az emekle çok iyi işler çıkartabiliyor olmanızda baya bir korkutucu. 

DARK TRANQUILLITY ve THE HALO EFFECT gruplarının vokalisti Mikael Stanne'in yapay zeka hakkındaki görüşleri, teknoloji dünyasında önemli bir tartışmayı aydınlatıyor. Stanne, yapay zekanın yaratıcılık ve problem çözme gibi birçok alanda insan yeteneklerini aşabilme potansiyelinin korkutucu ama heyecan verici olduğunu ifade ediyor. Teknolojiyi ve ilerlemeyi desteklemesine rağmen, gençlik döneminde İnternet'in sunduğu bilgi erişiminin umut verici olduğunu düşündüğünü ancak sonuçta bu beklentilerin tersine döndüğünü belirtiyor. Yapay zekanın da benzer bir şekilde, başlangıçta vaat ettiği büyük potansiyelin aksine bilgi kirliliği yaratabileceğini ve yaratıcı süreçleri desteklemektense bu süreçlerin önüne geçebileceğini vurguluyor. Stanne, teknolojinin getirdiği kuantum sıçramalarının hızlandığını ve bu durumun hem heyecan verici hem de korkutucu olduğunu ifade ediyor.
Mikael Stanne'in yapay zeka hakkındaki görüşleri, teknoloji ve bilgi çağının sunduğu fırsatlar ve riskler üzerine derin bir düşünce sunuyor. Stanne'nin endişeleri, teknolojinin kontrolsüz kullanımının yaratabileceği olumsuz etkileri gözler önüne seriyor. Yapay zekanın, başlangıçta vaat ettiği büyük potansiyelin aksine, bilgi kirliliğine ve yaratıcı süreçlerin tıkanmasına neden olabileceği konusunda haklı bir endişe taşıdığı açık. Bu teknolojiye dair eleştiriler, onun olumlu yönlerinin yanı sıra, dikkatli bir şekilde yönetilmesi gerektiğini de hatırlatıyor. Teknolojik gelişmelerin hızla ilerlediği bu dönemde, bu tür uyarılar, teknoloji kullanımında dengeyi sağlamak adına büyük önem taşıyor.




Bosphorus Metal Fest 2024: Metalin En Karanlık Sesleri KüçükÇiftlik Park'ta Buluştu!
21 Eylül 2024 tarihinde İstanbul KüçükÇiftlik Park, metal müziğin en karanlık ve etkileyici tonlarına ev sahipliği yaparak unutulmaz bir festivale imza attı. AĞIR MEKAN Ekibi olarak konserin farklı noktalarında inceleme alanları oluşturduk. Farklı açılardan farklı farklı bakış açılarıyla konseri izledik. Yer yer bir araya gelip ufak çaplı sohbetlerle anlık değerlendirmelerde bulunduk. Konserin duyurusu yapıldığında ve program açıklandığında, hepimiz aynı düşünceye kapıldık: "Bugün sarhoş olacağız!" Ancak yağmur, bizleri bu sarhoşluktan kurtarıp, ayılmamıza vesile oldu ve bizlere bambaşka bir deneyim sundu. Dokuz farklı grubun sahne performansları izleyicilere hem görsel hem de işitsel bir şölen sundu. Bosphorus Metal Fest, üçüncü kez düzenlenerek gelenekselleşme yolunda emin adımlarla ilerliyor ve bu yolculuğun devam etmesi gerektiğini düşünüyoruz; zira bu tür bir festivale gerçekten ihtiyacımız varmış. Eski 2000'li yıllardaki çadırlı festival arayışlarımızı ve nostaljik serzenişlerimizi yeniden alevlendiren bu etkinlik, yıllardır metal müziğin mihenk taşlarını oluşturan ve onların izinden giden grupların bir araya geldiği bir şölen sunarak hafızalarımızda yer etmiş anıları canlandırdı. Özenle seçilmiş bu dokuz grup, bizlere sadece bir gün değil, hafızalardan silinmeyecek bir tecrübe yaşattı. Metal müzik tutkunlarını bir araya getiren bu etkinlik unutulmaz anlara sahne oldu.
Sabahın erken saatlerinden itibaren etkisini göstermeye başlayan yağmur, öğleden sonra da devam ederek festival alanına adeta atmosferik bir derinlik kazandırdı. Yoğun yağışın, kısa bir süreliğine durduktan sonra yeniden başlaması, katılımcılar için öngörülemeyen bir deneyim yarattı ve etkinliğin doğasına beklenmedik bir boyut ekledi. Bu meteorolojik değişiklikleri takip ederek, sosyal medya platformlarımız aracılığıyla okuyucularımıza düzenli bilgilendirmeler sunduk. Ancak dikkat çekici olan, hiçbir katılımcının bu hava koşullarından şikâyet etmemesiydi; aksine, çoğu katılımcı, yağmurun ve bulutlu havanın konserin etkileyiciliğini daha da artırdığını belirtti. Yağmurun, ılık bir havada ve etkileyici bir performans sergileyen gruplarla birlikte katılımcılara sunduğu bu eşsiz atmosfer, festivale katılanlar için benzersiz ve unutulmaz bir deneyim olarak kaydedildi.

Metalin Sesi KüçükÇiftlik Park'ta Yankılandı
Bosphorus Metal Fest, bu yıl da metal müziğin güçlü yankısıyla İstanbul’u sallayarak katılımcılara unutulmaz bir müzik ziyafeti sundu. Farklı ülkelerden ve çeşitli tarzlardan grupların bir araya geldiği bu festival, müziğin evrensel dilini bir kez daha tüm açıklığıyla ortaya koydu. Yağmurun ve kasvetli havanın yarattığı büyülü atmosfer altında gerçekleşen etkinlik, müziğin ve doğanın nasıl kusursuz bir uyum içinde var olabileceğini etkileyici bir şekilde gözler önüne serdi.
Festivaller, yalnızca favori grupları canlı izlemekle sınırlı kalmayıp, aynı zamanda dinleyicilere yeni keşifler yapma imkânı sunan eşsiz birer kültürel deneyim alanıdır. Bu bağlamda, Bosphorus Metal Fest, katılımcılara sunduğu zengin müzikal içerikle, farklı sesleri ve enerjileri keşfetme fırsatı sağlayarak kendine özgü bir deneyim yaşattı. Her bir grup, kendi benzersiz tarzı ve sahne enerjisiyle performans sergileyerek izleyicilere unutulmaz anlar yaşattı ve metal müziğin çok yönlülüğünü bir kez daha kanıtladı.
Bu benzersiz deneyimi kaçıranlar için bir sonraki Bosphorus Metal Fest’i şimdiden not etmenizi tavsiye ederiz. Metalin ateşi bir kez daha yükseldiğinde, biz de orada olacağız!
Festivalden Ağır Notlarımız
Festival alanına vardığımızda, her zamanki ritüelimizi bozmadan çimlere doğru yöneldik; yağmurun ince damlaları üzerimize düşerken, çimenlerin üzerinde oturup biralarımızı yudumlamanın bizde yarattığı huzuru bir kez daha deneyimliyorduk. Belki de bu huzurun kaynağını tam olarak kestiremiyorduk, ancak doğayla iç içe, yağmurun serinliği eşliğinde geçirilen bu anların bizim için neden bu kadar anlamlı olduğunu sorgulamaya da gerek duymuyorduk.
Kapıya doğru ilerlediğimizde, festivalin başlamasına henüz saatler olmasına ve yağmurun şiddetle yağmasına rağmen uzayıp giden bir kuyrukla karşılaştık. Katılımcılar çoktan birbiriyle kaynaşmış; kimileri erken saatlerde dahi içeceklerini yudumlarken, farklı yaş gruplarından insanlar kendilerini derin müzik sohbetlerine kaptırmıştı. Festival alanına girişin planlanandan daha geç gerçekleşmesi nedeniyle herkes sabırsızlıkla kapıların açılmasını bekliyordu. Hava koşulları ve etkinliğin erken saatte başlaması sebebiyle kalabalığın beklediğimden az olduğunu fark etsem de, kapılar açılır açılmaz herkesin hızla yerlerini alması, bu coşkunun büyüklüğünü bir kez daha gözler önüne seriyordu.
Kimileri sahne önünde en iyi yeri kapma telaşındayken, diğerleri yiyecek ve içecek stantlarına yöneliyor (bizde yöneldik), uzun süredir görmedikleri arkadaşlarıyla hasret gideriyorlardı. Uzun zamandır festivallerde karşılaşmadığımız eski dostları görmek gerçekten çok güzeldi. Alanda biraz katılımcıları gözlemledik. Katılımcıların üzerlerindeki grup tişörtlerine bakarak, çoğunluğun hangi performansları merakla beklediğini anlamak mümkündü. Herkesin ortak bir amacı vardı: müziğin birleştirici ve dönüştürücü gücü altında buluşmak ve bu eşsiz deneyimi paylaşmak.
INHUMAN DEPRAVITY
Alana girdikten sonra, eski dostlarla bir araya gelip sohbet ederken ve biralarımızı yudumlarken, birdenbire Kadıköy çıkışlı death metal grubu Inhuman Depravity sahnede yerini aldı ve son derece etkileyici bir performans sergilemeye başladı. Ege Karadayı'nın güçlü ve derin vokallerini duyar duymaz, sahnenin ön kısımlarına doğru ilerlemeye koyulduk. Zaman zaman yaşanan teknik aksaklıklara rağmen, grup üyeleri sahne enerjileri ve profesyonellikleriyle bu pürüzleri başarıyla giderdi. Ülkemizdeki yerli metal gruplarındaki kadın vokaller, müzik sahnesinde giderek daha fazla dikkat çekmekte olup, Ege Karadayı gibi öne çıkan isimler bu alanda yükselmekte... Ege Karadayı'nın güçlü ve etkileyici vokal yetenekleri, sahnedeki varlığıyla izleyiciler üzerinde derin bir etki bıraktı. Kadın bir vokalist olarak sergilediği teknik beceriler ve duygusal ifadeler, performansını hem güçlü hem de unutulmaz kıldı. Ege Karadayı, sahne hakimiyeti ve vokal becerileriyle, metal müzik dünyasında kadınların da en az erkekler kadar başarılı olabileceğini kanıtladı. Onun bu performansı, festivalin genel atmosferine büyük katkı sağladı ve izleyicilere ilham verici ile motive edici bir deneyim sundu.
TORTHARRY
Çekya'dan gelen üç kişilik death metal grubu Tortharry, festivale fazla vakit kaybettirmeden sahnede yerini aldı. 1991 yılından bu yana aktif olan ve 12 albümle müzik kariyerlerini sürdüren grup, küçük kadrolarına rağmen sahneyi etkileyici bir enerjiyle doldurmayı başardı. Gerçekten çok etkileyici bir sahne performansları vardı. Performansları sırasında İstanbul'da bulunmaktan duydukları memnuniyeti sık sık dile getirerek, izleyicilerle sıcak bir bağ kurdular. Kurdukları cümleler gerçekten içimizi ısıttı. Etkileyici performanslarının ardından, sahneyi aynı ülkeden gelen bir diğer grup olan Hypnos'a devreden grubu şahsen biz ekip olarak alkışlarla uğurladık.
HYPNOS
Festivalin atmosferini dramatik bir şekilde değiştiren performans ise Hypnos'a aitti. Sahneye adım attıkları anda yeniden başlayan şiddetli yağmur, grubun melankolik müziğiyle birleşerek benzersiz bir ambiyans oluşturdu. Yağmurdan kaçmak isteyenler kapalı alanlara yönelirken, ben de dahil kalabalığın büyük bir çoğunluğu sahne önünde kalmaya devam etti.
Sırılsıklam ıslanmış bir kalabalık ve Hypnos'un melankolik melodileri, ortak bir tutku için bir araya gelmiş insanların müziğe ve kültürlerine olan bağlılığını gözler önüne serdi. Yağmurla ve çamur demeden mosh pit'e katılanların enerjisi, grubun performansına da yansıdı. Yaklaşık bir saat süren konserlerinin sonunda, yağmur da sanki onlarla birlikte dinmişti.
MORIBUND OBLIVION
Havanın düzelmesiyle birlikte, biraz soluklanmak isteyen kalabalık, sahneye çıkan yerli black metal grubu Moribund Oblivion ile yeniden canlandı. 1999 yılından bu yana 8 albüm ve 3 EP yayımlayarak hem Türkiye'de hem de Avrupa'da tanınan bu grup, festivaller sayesinde daha önce de dinleme fırsatı bulduğum önemli bir isimdi. Saat henüz erken olmasına ve yorgunluğuma rağmen, sahnede onlara eşlik eden alevlerin de katkısıyla, yaklaşık 50 dakikalık performanslarını büyük bir ilgiyle izledik.
Moribund Oblivion'un sahneye çıktığı anda, atmosferdeki enerji anında yükseldi ve izleyiciler arasında derin bir bağ oluştu. Grubun müzikal yetkinliği, sahne varlıkları ve performanslarının bütünlüğü, izleyicilerin beklentilerini fazlasıyla karşılamaktaydı. Aralarda yaptıkları içten teşekkürler ve samimi sohbetlerle, sahne performanslarını daha da zenginleştirerek, izleyicilerle güçlü bir etkileşim kurdular. Bu etkileşim, grubun müzikle olan derin bağını ve dinleyicilerine duydukları saygıyı açıkça gösteriyordu.
Performans boyunca kullanılan alev efektleri, müziğin karanlık ve yoğun atmosferini destekleyerek, izleyicilere unutulmaz bir deneyim sundu. Moribund Oblivion'un enstrümantal becerileri ve vokal dinamikleri, sahnedeki enerjiyi sürekli olarak yüksek tutmayı başardı. Black metal tutkunları için ideal bir performans sergileyen grup, teknik ustalıkları ve sahne hakimiyetleriyle dikkat çekti.
Moribund Oblivion, festivalin ilerleyen saatlerinde sunduğu performansla, katılımcıların beklentilerini fazlasıyla karşıladı. Grup, müziğin birleştirici gücünü en iyi şekilde yansıtarak, hem yerli hem de uluslararası metal camiasında kendine sağlam bir yer edindiğini bir kez daha kanıtladı. Bu performans, festivalin genel müzikal çeşitliliğine önemli bir katkı sağlarken, Moribund Oblivion'un gelecekteki projeleri için de büyük bir heyecan yaratmayı başardı. Harikaydınız!



SCHAMMASCH
Moribund Oblivion'un performansının ardından sahneye çıkan İsviçreli Schammasch, sahnedeki varlıklarıyla adeta bir ritüeli andıran gizemli bir atmosfer yarattı. Etnik motiflerle bezenmiş kostümleri, siyah yüz boyaları ve izleyicilere sırtlarını dönerek yaptıkları sessiz selamlarıyla, başka bir diyardan gelmiş gibiydiler. Bu teatral giriş, beklentileri yükseltmekle kalmadı, aynı zamanda grubun karanlık ve mistik imajını da pekiştirdi.
Müzikal anlamda her ne kadar herkeste aynı etkiyi bırakmamış olsalar da, sahnedeki duruşları ve enstrüman hakimiyetleriyle dikkat çektiler. Özellikle seçtikleri setlist, grubun diskografisindeki karanlık ve derin parçaları içermesi benim için güzeldi çünkü setlistteki parçaların çoğunu grubu merak ettiğimde açtığım parçalardı. Dolayısıyla daha önceden dinlediğim ve merakla beklediğim parçaların büyük bir kısmını sahnelediler. Bu durum, hem grubu tanıyanlar hem de ilk kez keşfedenler için hoş bir sürpriz oldu. Sahnedeki teatral performanslarıyla görsel açıdan bir ziyafet sundukları kesin; fakat bazı izleyiciler müzikal anlamda beklediklerini bulamamış olabilir.
Yine de, yaklaşık 40 dakika süren bu mistik yolculuk boyunca, Schammasch kendine has tarzını ve atmosferini sahneye başarıyla yansıttı. Performansın sonunda aldıkları coşkulu alkışlar da bunun bir kanıtı niteliğindeydi. Schammasch sahneden çekilirken, İskandinav karanlığını sahneye taşıyacak olan Norveçli black metal grubu Ancient'ın heyecanı salonda hissediliyordu. Bu geçiş, konserin temposunu ve karanlık ruhunu koruyarak geceyi daha da unutulmaz hale getirdi.


ANCIENT
Havanın kararmaya başlamasıyla birlikte, sahne önünde toplanan kalabalığın sayısı arttı ve birazdan sahne alacak grup için insanların heyecanı yükselmeye başladı. İlk kez Türkiye'de sahne alan Ancient, sahneye adım attığı andan itibaren İskandinav black metalinin özünü hissettirdi. Ancak grup, Norveç black metal sahnesinin karanlık olaylarıyla ilişkilendirilmemesine rağmen, 90'ların başındaki ünlü sahnenin bir parçası olarak kabul ediliyor ve black metalin klasikleşmiş isimlerinden biri olarak anılıyor. Bu anlamda, sahnedeki yaklaşık 50 dakikalık performansları boyunca, Norveç'ten gelmemiş olsalar bile onlara ait olduğunu düşündürecek bir atmosfer yarattılar. Ancient, sahnedeki varlıkları ve müziğiyle sadece İskandinav black metalini değil, aynı zamanda bu türün gotik ve atmosferik yönlerini de yansıttı. Performans boyunca, bu iki unsuru başarılı bir şekilde harmanlayarak izleyicileri adeta bir büyünün içine çektiler.


LEGION OF THE DAMNED
Ancient'in ardından, sahne önündeki kalabalık daha da yoğunlaştı ve beklenen an yaklaştıkça heyecan doruğa çıktı. Hollanda'nın güçlü temsilcilerinden Legion of the Damned, sahneye çıkmak üzereydi. 1992 yılında OCCULT adıyla kurulan ve 2006'ya kadar bu isimle birçok albüm yayımlayan grup, daha sonra Legion of the Damned adıyla müzik kariyerine devam etti. Thrash metal, death metal ve belirli ölçüde black metali ustalıkla harmanlayan grup, özenle hazırlanmış setlist'leri, güçlü vokalleri ve korku, kıyamet, karanlık okült ve dini temalara atıfta bulunan şarkı sözleriyle izleyicileri adeta büyüledi.
Yenilik arayışına girmeden, kendi çizgisini koruyan riff'lerle, çiğ ve agresif bir sound'u başarılı bir prodüksiyonla sunarak kanımızı kaynatan bir sahne performansı sergilediler. Legion of the Damned, enerjisi yüksek ve tutkulu performansıyla izleyicilere unutulmaz anlar yaşattı.



AĞIR TOPLAR: SAMAEL VE SODOM
Gecenin en etkileyici performanslarından birini sergileyen, sahnede bulundukları süre boyunca izleyicileri resmen coşturan ve gözlerimi bir an olsun ayıramadığım İsviçreli endüstriyel black metal grubu Samael hakkında çok not tuttuk hatta konser bittikten sonra eve gidip notlarımı kaleme dökmek için sabırsızlanıyordum...
Samael, diğer gruplardan çok daha farklı bir yapıya sahipti. Grup 1987'den bu yana aktif olarak sahne almaya devam ediyor. Sahnedeki uyumları ve sıra dışı müzikal yetenekleri, daha önce tanık olmadığımız bir senkronizasyon ile birleşerek izleyiciye eşsiz bir deneyim sundu. Vorph'un geri planda kalan gitarı, ancak ön planda olan etkileyici vokali, ışıklandırmalar, alevler ve müzikle birleşerek, grubun koreografisiyle desteklenen adeta bir görsel ve işitsel şölen yarattı.

Samael grubu, 1996 yılında çıkardıkları Passage albümü'nden itibaren canlı performanslarında davul kullanmıyor ve bunun yerine programlanmış davul ve sample'lar kullanıyor. Bu değişiklik, grubun davulcusu Rodolph'un ayrılmasından sonra gerçekleşti. Bu noktadan itibaren, Xytraguptor (kısaca Xy) davul çalmayı bırakıp klavyeye geçti ve bütün davul partisyonlarını programlayarak gruba yeni bir yön verdi. Grubun Passage albümü ile başlayan bu tarzı, konserlerde duyulan tüm davul seslerinin Xy tarafından önceden programlanmış ve sampler cihazları kullanılarak sahneye taşınması şeklinde devam etti.
Bu yöntemle grup, metal müziğe farklı bir boyut kattı ve geleneksel davul düzeneklerinden uzaklaşıp endüstriyel ve elektronik seslere yöneldi. Özellikle Passage albümü ve sonrasındaki dönemlerde, sahnede kullanılan elektronik öğeler ve programlanmış davullar, grubun müzikal kimliğini belirgin şekilde değiştirdi. Bu yaklaşım, grubun 1996 yılında Z7, Pratteln (İsviçre)'de gerçekleştirdikleri ilk canlı performanstan itibaren büyük bir turne ile Avrupa'ya açılmasıyla da desteklendi.
Karanlık, mistik ve gizemli yönlerinin bu deneyimden büyük ölçüde etkilendiğini ve bunu kendi tarzlarından ödün vermeden bize aktardıklarını fark etmek mümkün. Dört kişi olmalarına rağmen sahneyi bu denli güçlü bir şekilde doldurabilmek her grubun başarabileceği bir şey değil. Samael, müzikal çeşitliliği ve sahne hakimiyetiyle, metal müzik camiasında öncü bir rol üstlenmektedir ve biz bir daha gelmelerini dört gözle bekliyoruz.
Sodom, sahneye çıkacağı saat yaklaştıkça artan kalabalık ile birlikte herkesin gözlerini sahneye kilitlemişti. Vokal ve bas gitarda Tom Angelripper, davulda Toni Merkel ve gitarlarda Frank Blackfire ile Yorck Segatz’ın yer aldığı 4 kişilik dev kadro, dinleyicilerini fazla bekletmeden alkışlar eşliğinde sahneye çıktı. Mavi ışıkların arasında, seyircilere verdikleri içten selamlar ve "Procession to Golgatha" şarkısıyla güçlü bir başlangıç yaptılar. "Nuclear Winter", "The Saw Is the Law", "Agent Orange", "Outbreak of Evil" gibi önemli parçaların yer aldığı setlist'leriyle tempoyu hiç düşürmeden, 1 saat 17 dakika boyunca unutulmaz anlar yaşattılar.

Yorgunluğun unutulduğu, ellerin havadan inmediği ve herkesin şarkılara eşlik ettiği bir atmosfer düşünün. Sodom'un bu performansı, sadece müzikal üstünlüklerini değil, aynı zamanda sahne varlıklarının ve izleyici ile kurdukları güçlü bağın da bir göstergesiydi. Grubun enerjisi yüksek ve tutkulu performansı, izleyicilere unutulmaz anlar yaşatarak, festivalin genel atmosferine büyük katkı sağladı. Sodom, metal müzik sahnesindeki kalıcı etkilerini bir kez daha kanıtlayarak, hayranlarına ve yeni dinleyicilerine unutulmaz bir deneyim sundu.
Bu iki ağır topun performansları, festivalin müzikal çeşitliliğini ve yüksek standartlarını gözler önüne sererken, katılımcılara hem duygusal hem de fiziksel anlamda yoğun bir deneyim yaşattı. Samael ve Sodom'un sahnedeki varlıkları, metal müziğin gücünü ve birleştirici etkisini en iyi şekilde temsil ediyor ve gelecekteki festivaller için de yüksek beklentiler oluşturuyor.
Konser sırasında dinleyiciler için unutulmaz olan bir diğer deneyim ise, Tom Angelripper'ın sahneye Venom tişörtüyle çıkması ve bununla yetinmeyip setlist'lerine Venom'dan "Leave Me in Hell" parçasını eklemeleriydi.
Konserin sonunda, grubun mütevazı selamları ve tüm tezahüratlara rağmen yeniden sahneye çıkmadan ayrılmalarıyla Sodom performansı son buldu ve böylece Bosphorus Metal Festivali'nin de sonuna gelmiş olduk.

SODOM Setlist

Bosphorus Metal Fest 2024, İstanbul KüçükÇiftlik Park’ta metal müziğin en karanlık ve etkileyici tonlarını bir araya getirerek unutulmaz bir festivale imza attı. Yağmurun atmosferi daha da büyüleyici kıldığı bu özel günde, dokuz farklı grubun sahne performansları izleyicilere hem görsel hem de işitsel bir şölen sundu. Inhuman Depravity'den Samael ve Sodom gibi ağır toplara kadar uzanan bu müzikal çeşitlilik, katılımcılara unutulmaz bir gün yaşattı.
Festivalin başarısında emeği geçen herkese, organizasyonu gerçekleştiren ve metal müzik tutkunlarını bir araya getiren ekibe sonsuz teşekkürler. Bu tür etkinliklerin, yalnızca müzik severleri bir araya getirmekle kalmayıp aynı zamanda metal müziğin kültürel ve sanatsal zenginliğini de kutladığını bir kez daha gördük. Bosphorus Metal Fest, üçüncü kez düzenlenerek gelenekselleşme yolunda emin adımlarla ilerliyor ve bu tür bir etkinliğe gerçekten ihtiyacımız olduğunu bir kez daha kanıtladı.
Gelecek yıl için şimdiden takvimlerinizi işaretleyin; çünkü bu müzik şöleninin devam etmesi gerekiyor. Metal müziğin birleştirici gücü altında buluşacağımız bir sonraki Bosphorus Metal Fest'te yeniden görüşmek üzere! Metalin ateşi bir kez daha yükseldiğinde biz de orada olacağız!
Aslında o kadar alt ve derin bir kültür ki, konuya nereden başlamak ve nasıl ilerletmek lazım bilemedim. Çünkü baktığımızda, 1970'li yıllardan bugüne kadar ulaşan protest yapıya sahip bir müzik türü diyebiliriz.
Dilerseniz öncelikle "EBM" (Electro Body Music) isminin nasıl ortaya çıktığını ve aslen isim babasının kim olduğuna bakalım. Elektronik Vücut Müziği terimi ilk olarak Alman elektronik grubu Kraftwerk'ten Ralf Hütter tarafından 1977 senesinde, İngiliz müzik gazetesi "Sounds"'a verdiği röportajda kullanıldı.
1978 yılında yayımlanan Kraftwerk albümü "The Man Machine", albümün fiziksel yapısını daha iyi anlatmak için Ohio'da yer alan "WKSU" radyosuna verdiği röportajda bu terimle tekrar ifade edildi.
1981'de Almanya'dan DAF, dans edilebilir elektronik punk sesini tanımlamak için "Körpermusik" (Vücut Müziği) terimini kullandı.
"Elektronik Vücut Müziği" terimi daha sonra 1984'te Belçikalı grup Front 242 tarafından, “No Comment” adlı EP'lerinin müziğini tanımlamak için kullanıldı.

 EBM müzik; grotesk, psybertrance, sosyo-politik, teknolojiye başkaldırı, psychobilly gibi konular üzerine seneler geçtikçe evrildi. Zaman zaman duraklama dönemine girse de, ayakta tutmaya çalışan 90'lar sonrası gruplar, aynı şekilde underrated kalarak katkıda bulunmaya çalıştılar.
EBM, punk ve endüstriyel müziğin sınır tanımayan yaklaşımını izler. Albüm kapaklarında sosyalizmi sembolize eden orak/çekiç gibi simgelerin dışında, özellikle bazı Alman EBM grupları, tam tersine gamalı haç kullanan, nazi-faşist bir tavır içerisinde bulunmuşlardır.
İkonoklastik minimalizm, o dönemler şarkı sözlerinde türün atalarından sayılan "Nitzer Ebb" tarafından kullanılmıştır. EBM, 1980'lerin başında ortaya çıkmıştır ve daha karanlık, daha agresif tonları, militarist ritimleri ve distopik ile endüstriyel öğelere tematik odaklanmasıyla karakterize edilir.
EBM, daha karanlık ve agresif sesi ile ileriki dönemlerde endüstriyel estetiğiyle dikkat çeker. Çevresel örnekler, örneğin çekiç darbesi, makine ve uyarı sesleri, sıklıkla bir "fabrika ortamı" yaratmak için kullanılır. Diğer örnekler arasında politik konuşmalar ve bilim kurgu filmlerinden alıntılar yer alır.
EBM genellikle erken dönem endüstriyel müziği anımsatan daha sert, daha aşındırıcı sentezleyici sesleri ve dizileri kullanır. EBM'nin askeri tarzı, transhümanist veya siberpunk hareketlerine özgü "yarı insan yarı makine" bir gestalta sahiptir.
EBM, "zafer, savaş duruşları ve paranoya"nın aşırı erkeksi bir imajını öne sürer ve hem erkekler hem de kadınlar tarafından sergilenen "sert adam" veya maço tavırlarıyla bilinir. EBM, sıklıkla cyberpunk edebiyatından, sinemasından ve görsel sanattan ilham alır ve bu motifleri müziklerine ve performanslarına yerleştirir.

Müzikal olarak ele alırsak, 100 ile 140 BPM arasında değişen analog ve FM synthesizer vuruşlar ile yoğun drum machine kullanımları; sıralı tekrarlayan bass çizgileri ile dans müziği elementleri; net, bozulmamış veya hafifçe elektronik olarak bozulmuş vokaller, yankı ve yankı efektleriyle haykırışlar veya homurtular, türün karakteristik yapısını oluşturur diyebiliriz.
Türün ortaya çıktığı dönemde, önemli synthler arasında Korg MS-20, Emulator II, Oberheim Matrix ve Yamaha DX7 yer almaktadır. Tipik EBM ritimleri, çoğunlukla bir rock müzik ritim yapısını ima etmek için bazı küçük senkoplarla 4/4 vuruşlara dayanmaktadır.
Örneğin metal çubuk, makine ve uyarı sesleri, genellikle bir "fabrika ambiyansı" yaratmak için kullanılır.

    
Genelde müziği dinleyen gruplar olsun, dinleyici kitlesi olsun, önceleri sıradan tişört, belki beyaz ince bisiklet yaka fanila, kot pantolon ve deri ceket ile piyasaya çıkarken, müziğin evrimleşmesi sonucu cyber-goth giyim tarzına yakın kıyafetler seçilerek farklı imajlar oluşturuldu.
Industrial müziğe yaklaşmasıyla birlikte, dinleyiciler konserlerde veya sokak aralarında bu kıyafetlerle Industrial Dance yapmaya başladılar.

Şimdi de bu müziğin evrimini daha detaylı ele alalım. Almanya sınırlarında oluşan bu gelişim; isim babası olarak belirttiğim "Kraftwerk", "Cabaret Voltaire" ve sonrasında 1980'li yıllardan DAF (Deutsch Amerikanische Freundschaft), Nitzer Ebb, Front 242, Die Krupps vb. gruplar, video klipleri ile müziğin daha geniş kitlelere yayılmasını sağladılar.
Müzikal olarak aslında türün öncüsü olarak her zaman 1981 yılında Belçika'da kurulmuş olan Front 242 kabul edilmiştir; aynı zamanda isminde geçen "242" rakamlarından dolayı, 24 Şubat Dünya EBM Günü olarak türü severler tarafından kutlanmaktadır.
Wax Trax! Records tarafından çıkarılan ilk Front 242 albümü olan "Geography", dünya genelinde ilk resmi olarak kaydedilmiş EBM albümü sayılmaktadır.
1982 yılında İngiltere'de kurulan Nitzer Ebb, "That Total Age" albümü ile geleneği devam ettirerek, daha yüksek BPM kullanarak daha gelişmiş bir sound ortaya koydu.
1989'da Ralf Dörper, Nitzer Ebb ile eski bir Die Krupps parçasında ("Machineries of Joy", 1980'lerin başındaki "Wahre Arbeit, wahrer Lohn" parçasının daha yeni bir versiyonu) Jürgen Engler ile birlikte yapımcılığını üstlendi.
Bu dönemin grupları sıklıkla ironik bir niyetle sosyalist gerçekçi estetiği uyguladılar.
1980'lerin başında ortaya çıkan tür, Cabaret Voltaire, DAF, Die Krupps ve Kraftwerk'in synth-pop ve future pop müziğinden büyük ölçüde yararlanır. Türler ve alt türevlere de daha sonra değineceğim.

1990'lı yılların başına geldiğimizde, türde yeniden bir canlanma oldu. Kanada'da Front Line Assembly, ABD'de Ministry, Almanya'da KMFDM ve İsveç'te Pouppée Fabrikk popüler hale geldi.
1980'lerin son dönemlerinde, birçok EBM grubu dağıldı veya müzik tarzlarını değiştirerek daha çarpıtılmış "endüstriyel" öğeler veya rock veya metal öğelerini müziğine kattı.
EBM öncülerinden Front 242'nin Tyranny For You albümü, 1980'lerin EBM döneminin sonunu başlattı.
Nitzer Ebb, alternatif tarzlara yönelmesi ile birlikte oldschool elektronik vücut müziği 1990'ların ortalarında kayboldu.
Nine Inch Nails, EBM ve rock müziği arasındaki çapraz yozlaşmayı Pretty Hate Machine (1989) albümüyle sürdürdü.
Kuzey Amerikalı gruplar, tipik Avrupa EBM öğelerini kullanmaya başladılar ve bunları hardcore ve punk müziği elementleri ile birleştirerek daha agresif bir yapı sergilemeye başladılar.
    
1990'ların başında, ikinci dalga EBM grupları olan Alman Armageddon Dildos, Tyske Ludder ve Orange Sector, İsveçli Spetsnaz, Old School EBM kültürüne daha yakın bir sound ile boy gösterirken, birçok yeni ve eski grup, birbirlerinin şarkılarını remix yaparak underrated sahnelerde bu müziğin ölmediğini göstermek istediler.
Hiçbir zaman eskisi gibi olmadı, fakat türün hala ayakta olduğunu göstermek için bazı kesimlerin buna el atmasını görmek, hayranları tarafından sevindirici bir süreçti.
Zamanla türün evrim geçirmesi ile alt türevler ortaya çıkmaya başladı. Bu tarzın tanımı ile bu tarza yakın müzik gruplarına örnek verecek olursak:
Dark Electro: Tür, daha çok melodik veya agresif klavyeler ile yüksek BPM ile oluşum içerisinde bir altyapıya sahiptir ve aynı zamanda yer yer satanik unsurlar da içerir. Daha derin darkwave ile yer yer bazı gruplar tarafından electro-goth öğeler kullanılarak daha atmosferik bir yapıya sahiptir.
God Module, Hocico, Dawn of Ashes, Amduscia, Velvet Acid Christ, Freakangel, Alien Vampires, Wynardtage, C-Lekktor vb. gibi tanınmış bazı grupları örnek gösterebilirim.

Future-Pop: Synthpop ve trance etkileriyle birleştirilen, daha melodik ve ulaşılabilir bir alt türdür.
Frozen Plasma, Colony 5, Code 64, Angels And Agony, Icon Of Coil, Pride And Fall, Rotersand, Chrom, And One, Covenant, Cephalgy, Neuroticfish, Imperative Reaction, Culture Kultür, Assemblage 23, Funker Vogt, Apoptygma Berzerk, VNV Nation vb. gibi tanınmış bazı grupları örnek gösterebilirim.

Aggrotech: EBM'nin daha agresif ve karanlık bir koludur; genellikle sert, harsh vokaller ve yoğun synthesizer kullanımıyla karakterize edilir.
Agonoize, Grendel (eski dönemleri), Aesthetic Perfection (eski dönemleri), Suicide Commando, Psyclon Nine, Tactical Sekt, Decoded Feedback, FGFC820, Wumpscut, Centhron vb. gibi tanınmış bazı grupları örnek gösterebilirim.
Terror-EBM: Aslında daha çok Aggrotech ve Dark Electro kültürünü içerdiği için aynı şekilde düşünebilirsiniz, fakat özellikle Suicide Commando, NoLongerHuman, Faderhead (eski dönemleri), Detroit Diesel, Reaxion Guerrilla vb. gibi tanınmış bazı grupları örnek gösterebilirim.

 
Zaman geçtikçe farklı kollara ayrılmış ve birçok müzik tarzı gibi günümüze kadar birçok evrim geçirmiş; kendi içinde harmanlaşmış ve daha çağdaş hale gelmiş; farklı kitlelerce hayran kitlesi oluşmuş ama her zaman underrate bir tarz olarak kalmış bir müzikal kültürü de ele almış olduk.
Hatırladığım ve bildiğim bilgiler dahilinde elimden geldiğince anlatmaya çalıştım. Yaklaşık 12 senedir bu müziği dinliyorum ve dinlemeye de devam edeceğimi düşünüyorum.
"EBM IS UNITED" diyerek yazımı sonlandırıyorum.

[ProgTurk] ProgTurk Genel Sohbet

[ProgTurk] ProgTurk Genel Sohbet

    Sohbet etme izniniz yok.

    Configure browser push notifications

    Chrome (Android)
    1. Tap the lock icon next to the address bar.
    2. Tap Permissions → Notifications.
    3. Adjust your preference.
    Chrome (Desktop)
    1. Click the padlock icon in the address bar.
    2. Select Site settings.
    3. Find Notifications and adjust your preference.